25 Nisan 2007 Çarşamba

Her Gülüşün Dua Olur Yalnızlığıma

Her Gülüşün Dua Olur Yalnızlığıma“
Yokluğunun ödülü olarak Cennette sensiz yaşamaktansa Cehennemin avuçlarında közlenip güller öreyim baharımsı saçlarına.. “ Kar yangını gecenin en dar vaktinde seni düşünüyorum yokluğunu yüreğimde kanatarak. Suskunluğuna uzanmış bedenimle demlenmiş yalnızlığını yudumluyorum dudaklarımı acıtarak. Başucumda yokluğun, bir beden bol gelen hüznün gömleği sırtımda kan ter içinde yalnızlığına akıyorum. Yetim düşlerimi ezip karanlıkların içinde sensizliğini kanatıyorum. Dağ başı ıssızlığına inat rüzgarın avuçlarında açan kır çiçekleriydik biz seninle. İmkânsızlığın toprağına sımsıkı tutunmuş çınar ağacının umuda gülümseyen kökleriydik biz. Ne sen Mecnun’un Leyla’sı ne de ben Şirin’in Ferhat’ ı. Biz seninle aynı uçurumun birbirine hiçbir zaman kavuşmayacak iki yakasıydık. Sevdamızda hep bahar mevsimini yaşadık. Hüznün göğsünden acıyı emip yarılan gökyüzünü ıslak düşlerimizle yamadık bir terzi inceliğiyle. Durmadık seninle zamanın avuçlarında. Aşkın köpüksüz sularında sevdayı hiç kirletmedik. Yalancı baharlara tutunup aynı tomurcuğun ıslak dudaklarında yaşadık aşkın tutsaklığını. Kirpik uçlarımızı bulutlara eğip aynı yağmur tanesinde yıkadık hasretin kör karanlığını. Lakin unuttuğumuz bir şeyler vardı sevdanın geceye örüldüğü zamanlarda. İmkânsızlığın avuçlarında eriyen iki güneş tanesi olduğumuzu unuttuk. Kelimelerin en yalın hallerinde sevişirken dudaklarımız, hasretin çöl sıcağında yavaş yavaş eriyen tenimizi fark edemedik. Aynı kalbin yurdunda sevdaya nefes alırken bir gün terimizin birbirimizin sırtından ayrı yerlere süzüleceğini düşünemedik. Ektiğimiz umut tanelerini ellerimizle biçemedik. Evet, yenildik. Lakin biz zamana değil; imkânsızlığa yenildik. Şimdi bir nefes kadar yakın tenine dokunamıyorum, dudaklarından semaya yükselen nefesinden havaya kanatlanamıyorum. Seni görüyorum lakin görmemezlikten gelmemi istiyorsun benden. Varlığında yaşarken yokluğunda sevmemi bekliyorsun benden. Haklısın belki de. Sana söz sevdiğim; ben seni “ sensizliğin “ avuçlarında seveceğim. Senden tek istediğim; her zaman hayata gülümse. Gülümse ki; gülüşlerin duam olsun kanayan yaralarıma. Bir nefes uzağımdaki sana bir demet gülüşlerimi yolluyorum eriyen umut bahçelerimden. Ellerimle topladım birtanem. Aslında imkânsızlığın duvarını aşıp kavuşabilseydik bu çiçekleri senin saçlarına taç yapacaktım bir kır düğününde. Söz açılmışken seninle bir bahar günü kır düğününde evlenmek isterdim. Saçlarında sarıpapatyalardan örülmüş bir taç durmalıydı ve üzerinde beyaz bir elbise Melek’lerin kollarında gelmeliydin bana. Kelebeklerin gözlerinden düşen yağmur taneciklerinin ıslak havasında ellerimiz birbirini bulmalıydı. Ne olursa olsun senin gözyaşların tek yağmurum, senin gülüşlerin tek güneşim olsaydı. Offf..İmkansızlığını topluyorum bulutların ıslak dudaklarından… Şimdi sensizliğin içinde yokluğunun kıvılcımlarında kurutuyorum ıslak kirpiklerimi. Sıcak nefesini üşüyen tenimin üzerine örtüp avuç içlerinin terine sığınıyorum. Yalnızlığını dudaklarımdan parmaklarıma akıtıp satırlarımda tek başıma ağlıyorum. Ve sen diye karanlık duvarlara yaslanıp geceye kapatıyorum yorgun gözlerimi. Gülüşlerinle yüreğimi öpmeden bu ayrılık uykusundan uyanmayacağım. Bir gün gelmek istersen yalnızlığın sen kokan satırlarına umutlarınla gel. Tövbeleri yarım kalmış günahlarınla gel. İçinde yutkunduğun kelimelerini dudaklarıma sürüp imkansızlığın avuçlarından bana gel. Gözyaşlarınla gel, kurumuş dudaklarıma ab- ı hayat olsun tuzlu yağmurların. Hasretinin kanayan yüreğinle dön yüreğime. Geldiğinde yokluk kelimelerini dudaklarında ezip yavaşca sokul yanıma. Usulca saçlarını çöz. Bahar kokulu saçlarını yüreğimin kıyılarına getir. Başını koy göğsümün sen kokan yastığına. Sesinle dokun üşümüş kirpiklerime. Yokluğunu söküp dudaklarımdan, yüreğini ser yüzümün yalnızlığında bitap düşmüş gamzelerine. Nefesini bir an tutup benim nefesime ver nefesini. Yanan tüm ışıklarını söndürüp gülüşlerini ört üzerimize.


“ Rüzgarı giyinip Sana geldim dün gece. Saçlarına dokunmaya gelmiştim. Kıyamadım yüreğinden öpmeye. Kıyamadım gözlerinde gezinmeye. Yatağının yanına usulca çöküp Seni izledim içimde hasretini yutkunarak. Nefes alışını, Meleksi bakışlarını izledim bir nefes uzağından. Ellerimi uzattim ellerine. Bir kez olsun dokunmak istedim işte. Hiçbir zaman dokunmadığım yüreğine Delicesine sarılmak geçti içimden. Dokunsam ölecektim biliyorum. Sarılsam dizlerinde sonsuzluğa göcecektim.. Dokunamadım, sarılamadım. Gidiyorum, Günahlarında yanmaya gidiyorum. Kır düğünü düşlerimi, Gözlerine benzeyen bir kız cocuğu özlemimi, Gözyaşlarında yakmaya gidiyorum. Elimde ne bir resmin, Yüreğimde ne bir nefesin, Seni “ sensiz “ yaşamaya gidiyorum. Yokluğunda Cennette yaşamaktansa, Cehennemin avuçlarında yanıp Dudaklarında son dua olmaya gidiyorum. Gidiyorum hasretim, Gidiyorum helalim.. Seni “sensiz “ yaşamaya gidiyorum. Yarın doğum günüm. Adının yazdığı çağrıdan öte Çok şey istemiyorum sevgili. Seni “ sana “ bugünden yazıp Yarın doya doya ağlamak istiyorum. Ama sakın ağlama sen. Her gözyaşın benim Cehennemim olur. Yokluğuma inat hep gülümse emi. Çünkü her gülüşün duam olur yalnızlığıma. “
ismail sarıgene 28.08.2006 12.56

sen

SEN
Benim GÖKYÜZÜMSÜN
Benim EN SEVDİĞİM TEPESİN
Benim SICAK YATAĞIMSIN
Benim FIRTINADA SIĞINDIĞIM LİMANSIN
Benim EN DEĞERLİ ARMAĞANIMSIN
Benim EN DUYGUSAL ANIMSIN
Benim SONSUZA DEK EN YAKIN ARKADAŞIMSIN
Benim İLHAM KAYNAĞIMSIN
Benim KADERİMSİN
Benim PARILDAYAN IŞIĞIMSIN
Benim GECEM, GÜNDÜZÜMSÜN
Benim YÜREĞİMİN İLACISIN
Benim ÖFKEMİN GİDERİCİSİSİN
Benim AĞRI KESİCİMSİN
Benim BAHAR ATEŞİMSİN
Benim NADİR BULUNAN MÜCEVHERİMSİN
Benim DUALARIMIN YANITISIN
Benim KALBİMSİN, RUHUMSUN
Benim HAYATIMI HAYAT YAPANSIN
Benim KUTSALIMSIN
Benim MORALİMİ DÜZELTENSİN
Benim EN BÜYÜK ŞANSIMSIN
Benim SON DANSIMSIN
Benim EN İYİ VURUŞUMSUN
Benim ENERJİMSİN
Benim İŞTAH AÇICIMSIN
Benim SABAH GÜNEŞİMSİN
Benim AKŞAM EĞLENCEMSİN
Benim DANS PARTNERİMSİN
Benim KALBİMİN BEKÇİSİSİN
Benim KAHKAHALARIMIN KAYNAĞISIN
Benim SONSUZUMSUN
Benim YANAN ATEŞİMSİN
Benim EN BÜYÜK ARZUMSUN
Benim RUHUMUN EŞİSİN
Benim İNANCIMSIN
Benim RÜYALARIMSIN
Benim HERKESTEN ÖNCE GELENİMSİN
Benim GÜVENCEMSİN
Benim SAĞDUYUMSUN
Ölene kadar SEBEBİMSİN BELKİ, BİLMİYORSUNDUR..
alıntı

UYKULARINA AL BENİ

UYKULARINA AL BENİ
yokluğunu gösteren takvim yapraklarısonbahara takılmış gibibir bir dökülürken yerindenboşluğa savrulur “gelirsin” umutlarımoysa dört mevsim baharı yaşayacakgökkuşağının renklerini keşfedecektikumutlar hep yeşilçiçekler hep kırmızı olacaktıgelmedinacılarımın el izleri dururken yüreğimdeve kanarken olur olmaz zamanlardave örümcek ağlarına benzer hüzünlersarkarken dört bir yanımdanşimdiyokluğunu kalın bir yorgan gibi sarar sensizliğe hükümlü gecelerelmas gibiinceden inceye işlemeye çalıştığımız sevdanınköklerine su yürümeyince kendiliğinden çürüdümermerin damarından çatlamasına benzeyipbölünmüşken dört bir yerindenbir türlü sabah olmayı bilmez gecelerdağlardaki esmerlik yüreğime girmişve göz yaşlarım yağmura benzemişkenhep ertelenmişhep geçe bırakılmışken gelmelerinve bir daha geriye dönmeyeceksenrüzgarın ninnisini eklediğin gecelerdeuykularına al beni
Atila IŞIK

TUT YÜREĞİMİ KIYISINDAN

TUT YÜREĞİMİ KIYISINDAN
yazılmamış şiirlersöylenmemiş sözlerve özlemin sessiz çığlıklarıylagecenin tenha saatlerindeışıksızve bakir sokaklardamaviliğin vururken ıslak kaldırımlaradüşen cemrelere benzeyensıcaklığın geliyor aklımauykularımın firar ettiği saatlerdeyokluğun ve yalnızlığımne zamankiölüm kadar dayanılmaz oluyorvedalar arasına sıkışankaçamak busen geliyor aklımabir sabah aydınlığıyada akşamın alacasındahangi coğrafyada isençık gelgelişingüneşin kavurduğu çorak topraklarınözlemle beklediği yağmurlar gibidirhadidokuntut yüreğimi kıyısından
Atila IŞIK

Vazgeçilmezim

Vazgeçilmezim
İnsanın içine işleyen bir ayaza ev sahipliği yapan kış sabahında, seni düşündüğümde içime yayılan sıcaklığın, dışarıdaki iki metre karı bile eritebileceğini düşünüyorsam...Uykudan yüzümde mutlu bir gülümseme ile kalkıp benimle birlikte uyanan güne senin adını veriyorsam...Evimin bütün duvarlarında senin yüzünü görüp, bana baktığını hissediyorsam...Ve bu beni her gün hep aynı şekilde heyecanlandırıyorsa...İçtiğim çayın şekeri, sigaramın dumanı, kahvaltımın her lokması sen oluyorsan...Sokakta bana bakan her insan, yüzümdeki tarifsiz sevinci görüp hayrete düşüyorsa...Sevdiğin şarkıyı defalarca başa alıp bıkmadan defalarca dinleyebiliyorsam...O şarkının her sözüne seninle ilgili ayrı bir anlam yüklüyorsam...Yüzlerce kişinin arasında bile kadehimi sadece senin şerefine kaldırıyorsam...Başımı döndüren şeyin aslında içki değil, sana olan aşkım olduğunu biliyorsam...Yorucu bir günün sonunda ufacık bir sözünle, bir gülüşünle uzun bir tatilden dönmüş gibi enerji doluyorsam...Ve o enerjiyle hiç uyumadan günlerce çalışabileceğimi duyumsuyorsam...Gün boyu saatleri, dakikaları sayıp 'Neden geçmiyor bunlar' diye hayıflanıyorsam...Ve hep seninle buluşacağımız anı bekliyorsam...Kitap okurken seni düşünmekten kendimi alamayıp aynı satırı defalarca tekrar ediyorsam...Sonra sana bunu anlattığımda birlikte ne kadar güleceğimizi düşünüp keyifleniyorsam...Seninle ilgili planlar yapıyorsam...Sadece varsayımlara dayalı olsa bile o planları mükemmelleştirmek için her ayrıntının üzerinde dakikalarca düşünüyorsam...İzlediğim filmdeki başrol oyuncularının yerine kendimizi koyup 'Biz olsaydık böyle yapardık' diyorsam...Yüzyıllardır sevgililerin kullandıkları klasik sözcüklerin benim duygularımı anlatmaya yetmediğini fark ediyorsam...Yine de bunları söylemekten hiç ama hiç bıkmıyorsam...Aşkımın coşkusunu sana yansıttığımda senin de bana aynı coşkuyla karşılık vereceğini biliyorsam...Kahkahanın en güzelini seninle atacağımı, yemeğin en güzelini seninle yiyeceğimi, içkinin en keyiflisini seninle içeceğimi düşünüyorsam...'Hayatının en anlamlı şeyi ne' diye sorduklarında tereddüt bile etmeden senin adını verebiliyorsam...Sen benim için vazgeçilmez olmuşsun demektir...
Mehmet Coşkundeniz

Umudum Oldu Gözlerin..!

Umudum Oldu Gözlerin..!
Gözlerinden bir yudum nefes alıp alıp sana yazıyorum yine. Yürek mürekkebiyle yazılmış onca karalamaya inat seni yaşıyorum satırlarımda. Sen ve ben. İki ayrı kentin sabahında aynı güneşle uyanan iki sevdalı. İmkansızlığın içinde, yokluğun acı nefesinde " aşkı " soluyan iki yürek. Boşver gülüm. Suyla ateşin, geceyle güneşin birbirlerini sevmesi gibi imkansız olsa da aldırma. Yağmuru dilenen kuru toprak gibi her sabah nefesini soluyorum ben. Güneşi bekleyen kuru yaprak gibi akşam kızıllıgında seni bekliyorum. Biliyorum hicbir zaman kapımı çalmayacak ellerin, hiçbir zaman ellerini tuttugumda avuç içlerin terlemeyecek. Bırak bu dünya bize hasret borcu olsun. Hasretlikler hep demir parmaklıkların ardında kalsın. Kavuşmasın sırtlarımız birbirlerine. Değmesin dudaklarımız dudaklarımıza. Sevgi bu değil mi ? Yokluğunda bile sevmeyi bilmek. Aşkı yücelten bu değil midir ki ?. Bak şehrime yağmur yüklü bulutlar konuk olduğunda ben seni ararım her damlasında. Saçlarımı ıslatan bir yağmur damlası kadar berraktır sevgin.. Musluğu açıp avuç içlerime akan suyu delice içmek. Çünkü içtiğim sendin. Kana kana yüreginin deryalarındaki nefesi içtim her defasında. Gözlerim bağlı halde karanlıkta merdiven inerken hep senin sevdana yürür gibi emindim adımlarımdan. Başımı kaldırdığımda bulutlar kanap açıp gözlerinin içinde sıcak iklimleri gördüm. Dokunduğum herşey de ellerinin sıcaklığını aradım durdum. Oysa ellerini hiç tutmadım ki !.. Baktığım her noktada gözlerinin derinliğindeki umudu sevdim. İnan gözlerini hiç yakından görmedim ama hep seni yaşadım. Rüzgarın hep senin saçlarına ılık meltem gibi dokunduğunu bildim. Görmeden sevmeyi, dokunmadan hissetmeyi öğrendim. Sen gülümsediğinde gecekondu pencerelerinde cicekler açar. Her nefes alışında gökyüzüne nice yıldızlar kanatlanır. Yağan yağmur kadar bereketlidir gözyaşların. Engin denizlerin içinde sakladığı berraklık kadar yalındır bakışların. Ve saçların, rüzgar bile kıyamaz saç tellerini savrulmaya. Biliyorum bu hasret mapuslugunda günleri saysam da, bu özlem her gün acılarımı kanatsa da ben seni sevdim. Yüreğinin içinde büyüyen bir cocuk gibi gözlerinde gülümsüyorum hayata. Ben seni gözlerinde biriktirdiğin düşlerle sevdim. Seni sevdiğimden beri kuşluk vakti kıyamadığım gözyaşlarını kelebeklerin sırtında taşıyan bir yürek oldum ben.Gözbebeklerinden süzülen nemli yaşları baharların koynunda kuruyan ciceklerin köklerine sundum her defasında. Öyle değerli ki ; gözlerinden süzülen yaşlar , imkanım olsa o nemli yaşlarınla ciceklerin yüreklerini yıkardım..Seni sevmek böyle duru böyle yalın bir aşk.. Seninle her gece yıldızların sağnağında sana düşlerimi sundum. Bir an hayat yokusunda yorulsam, kenar köşelerde değil ben senin yüreğinde " nefesini " soludum. Reyhan kokulu gecelere inat ben senin kokunla yetindim. Rüzgarın keman çaldığı ve yıldızların nağmelerle bestelere gebe oldugu vakitlerde hep seni düşledim. Sevgini soframdaki ekmek gibi bereket bildim. Ben senin gülen yüzünü sürdüm arsız yaralarıma. Uykusuz yüreğime ayazlar çivileri reva görseler ben senin sacların daldım rüyalara..Seni düşündüm zamanın ötesinde. İmkansızlıgı sevdim. Gözlerindeki nemin saflığını, gözyaşların duruluğunu ve iki dudağın arasında hayata hediye ettiğin nefesini sevdim. " Bilir misin Nefesinde baharların soluduğunu?? Bilir misin her gece Yetim kuşların yüregine dolduğunu?? Bilir misin her gözyaşınla Topraktan yeni filizler doğduğunu?? Uzaklar da bir adamın Senin her gülüşünde Hayata sımsıkı tutunduğunu Bilir misin ey yar??
--İsmail SARIGENE--

Sen Yalnız Sen

Sen Yalnız Sen
Bir şey var sende bir şey,bulamıyorum. Beni bu hale nasıl getirdin anlamıyorum. Yüzümde bir gülücük içimde bitmek bilmez bir enerjiyle güne keyif içinde başlayıp bitiriyorum. Aşka küskün yüreğimde yeniden kelebekler uçuşuyor. Neredeyse sonbahar bitip karakış başlamak üzere oysa ben seninle hala baharı yaşamaktayım.Bir şey var adını koyamadığım tıpkı ünlü bir şairin dediği gibi dilimin ucunda ama söyleyemiyorum. Nereye baksam seni görüyor,kiminle konuşsam sen oluyorsun konuştuğum. Sen olunca , başka hiç ama hiç birey umurumda olmuyor. İsmin dilimden düşmüyor, yanımdasın veya yoksun inan hiç fark etmiyor. Ben her anımda seni yaşıyorum. Bir şey var sende nedir inan bilmiyorum. Seninleyken bile seni özlüyorum Yollarım daima sana çıkıyor ve ben daima sana yürüyorum. En güzel çiçekleri seninle paylaşmak, birlikte papatya fallarına bakmayı istiyorum. Gökkubbenin en hoş sesi olup tüm evrene sadece sana olan sevdamın adını haykırmak, sana duyduğum sevgiyi anlatmak istiyorum. Bir şey var sende, hala anlayamadığım, çözemediğim. Kimbilir belki de çözebilseydim seni hala bu kadar sevebilir miydim?? Uçsuz bucaksız bir ummansın sanki ve ben yüzlerce kasırgayla savaşmış yorgun bir gemi gibi kıyılarına sığınıyorum. Maviyi bir tek sana yakıştırıyorum. Çünkü mavi umudun, sevdanın rengidir diye...Sessizlik dağılıyor, sesin kulaklarımdan yüreğimeakıyor ve ben yeryüzünde aşka dair ne kadar şarkı varsa hepsini sana armağan ediyorum. Bir şey var sende dilimin ucuna kadar gelip de söyleyemediğim Yalnız gecelerime inat şimdi karanlığı milyonlarca yıldızla aydınlatıyorum. Her yıldız sensin oysa... Gecemin yıldızı, yüreğimin yıldızı, sevdamın yıldızı, ömrümün yıldızı....Yoksan yanımda gözlerimi semaya kaldırıp senden milyonlarcasına görüyor, her gece onlara sarılıp uyuyorum. Bir şey var sende soramıyorum. Seni kimseler görmesin,bilmesin istiyor ''yalnızca bana kal, benim ol'' diye adaklar adayıp Yalancı aşkları,bitip tükenen sevda masallarını kendi tarihimin sayfalarına sessiz bir seremoniyle gömerek yeni bir defter açıp içine bir tek seni yazıyorum. Yazıldıkça yazılası bir öykü oluyorsun satırlarımda....Bir şey var sende ,tanımlayamamamda işte ben oNU arıyorum. Seni nefes nefese gecelere, deli sevişmelere, sevdaya uyanan sabahlara, bitimsiz gecelere davet ediyorum. Gel sevdiceğim gel benimle, aşkın da sevdanın da tutkunun da en koyusunu,en derinini yaşayalım. Bir yüreği var etmenin hazzını anımsayalım. bir tende erimeyi öğret bana. Menzilimiz olmadan nereye varacağımızı bilmeden,sormadan aşkın kılavuz olduğu bir yolculuğa çıkalım. Burada ,yolun başındayım....
.Bekliyorum......Son nefesime dek.........

Seni Seviyorum

Seni Seviyorum Seviyorum seni...
Uçsuz bucaksız bir nehir gibi sana akıyorum...Gülüşlerini gördükçe çağlıyor umutlarım...İçimdeki tüm acılar eriyor sanki....Uçurumun kenarında nefes alırken acıya inat sana tutunuyorum. Hayata sımsıkı sarılıyorum...Baharlar nedense daha güzel...Rengarenk herşey....Her cicekte senin güzelliğini temaşa ediyor gözlerim.....Karanlıklarda boğulurken şimdi yıldızlara gülümsüyor çocuksu yüzüm...Çünkü seni seviyorum ve seviliyorum. Her gülüşünde içimde baharlar nazlı bir gelin gibi diziliyor gözbebeklerime..Sürgün yemiş turnalar bile gökyüzünde gökkuşağıyla dans ediyor.. Nisan yağmurları o kadar ıslatmıyor kirpiklerimi..Baktığım her yerde gözlerin canlanıyor...Bir an üşürsem hayallerine dalmak bile yetiyor....Gözlerinde bestelenmiş nazlı türkülerle yollara çıkıyorum..Katığım, ekmeğim sevgin oluyor..Sana koşuyor yüreğim....Her gece gözyaşlarınla ıslanmış yağmurla öpüşüyorum artık...Her kelebeğe seni anlatıyor, sahile vuran her dalganın yüreğine tatlı gülüşlerini tasvir ediyorum...Yokluğunda kanayan dudaklarımda gelincikler, beyaz düşen saçlarıma yıldızlar konaklıyor...Her nefesini bahar, her gülüşünü bir ömür biliyorum...Çünkü seni seviyorum ve seviliyorum. Kelimeler anlamını yitiriyor.. Seni anlatmaktansa seni “sende “ yaşıyorum....Duvara sarılan sarmaşık gibi, karanlıklara örtülen bir ışık gibi bende sana sarılıyorum....Fırtınalar susuyor senin geçtiğin sahillerde...Ayazlar konaklamıyor avuç içlerimde...Artık şiirlerim hüzünde ıslanmıyor.. Doğan güneş daha güzel, doyasıya gülümsemek ve sevginde nefes almak güzel.....Ayrılığında tutulduğum hastalık bile geçti..Acılarım eriyor günden güne....Üşümüyor yüreğim..Titreyen ellerim artık kalem tutuyor..Her satırında mutluluklarla sana akıyor fakir cümlelerim....Artık cümle sonundaki süslü kafiyeler hayatı yada seni anlatıyor...Her gülüş “seni” andırıyor..Hayat seninle daha güzel oluyor...Çünkü seni seviyorum ve seviliyorum. Kırık aynalar bile şarkılarda senin gözlerini anlatıyor.Hüzün yok artık...Bulutlar bile kulaklarıma nağmeler fısıldıyor..Yağmurun her düştüğü yerde bir çicek ekiliyor senin adına..Kırıyorum pas tutmuş zincirleri.. Kısır döngüler başımı ağrıtmıyor..Karanlıklar içinde benliğimi aramıyorum...Yokluğun yitik düşmüyor tozlu yollarda..Her duvarda bir gülüşün çizili..Her cümlenden sonra içimden “ seni seviyorum “ demek geliyor....Aldığın her nefeste daha çok gülümsüyor yüzüm....Zaman sevdaya akıyor....Artık hüznün çeşmelerinden ayrılıkları içmiyorum....Sen varsın....Bir nefes kadar yakınsın...Umutlarım yüreğime dolmuş ve bahar ise gözlerimde ..Karakış olsa bile ben gözlerinde yaşıyorum güneşli sabahları....Çünkü seni seviyorum ve seviliyorum......
İsmail Sarıgene

Sadece Kendini Getir Bana

Sadece Kendini Getir BanaGelirsen pırıl pırıl bakışlarınla gelmelisin ve mutluluğu asmalısın sol omzuna. Bakışlarına kan dökmemelisin, kinden, nefretten, her tür tuzaktan arınarak çıkmalısın yola. Hayatı taşıyacak kadar yürekli olmalı küçük parmakların, avuçlarının içiyse her dem ıslak olmalı. Gelirsen gözlerini getirmelisin, içlerinde bakmaya doyamayacağım umut dolu gözbebeklerini de almalısın yanına. Bir ceylanı bile kıskandıracak o nefis yürüyüşünle gelmelisin bana. Yürek titreten gülüşlerini de almalısın yanına ve akmalısın yüreğime daha ilk merhaba demek için hazırlık yaptığım anda. Ardında bıraktığın sözcüklerin tümünü silerek hafızandan, o öpmeye kıyamadığım dudaklarınla gelmelisin. Güneşi getirmelisin gelirken, karanlıkların üzerine çullanmalıyız seninle ve içimize gömmeliyiz karanlığı. Hayatla başa çıkabilecek kadar sert, en küçük kırılmada parçalanacak kadar yumuşak bir yürekle gelmelisin bana gelirsen. Minicik öykülerinle gelmelisin, bir kedi kadar sessiz, bir kaplan kadar yırtıcı olmalısın yola çıktığın andan itibaren. Seni dinleme zevkini de getirmelisin bana, dudaklarından dökülen her sözcüğü içmeliyim kana kana. Fesleğen kokulu saçlarınla gel gelirsen ve içinden topladığın çiçeklerini ver bana. Yüreğinden sessizce süzülen nehirlerini getir bana, utangaçlıklarını, sokulganlıklarını,çılgınlıklarını da yanına yoldaş yaparak. Ama neyse sen bana aldırma. Unut yukarıda istediklerimin tümünü.
Gelirsen Sadece Kendini Getir Bana …”

EĞER İSTERSEN...

EĞER İSTERSEN...
Yağmurun yeni ıslattığı taze toprağın kokusunu duyduğunda aklına ben gelmek isterim.Ya da gözlerin denizin maviliğine daldığında...Uzakta,ufuk çizgisinde sadece dumanı görünen o geminin içinde benim olduğumu düşünmeni isterim.Birbiri ardına özlem şarkılarını dinlerkende yanında ben olmak isterim.Beni hatırlamak istersen,her yeni doğan günle birlikte çıkarımkarşına,güneş olur ışığımla aydınlatırım seni.Buram buram bir kahve kokusu olurum.Sokakta oynayan çocukların sesinde,işe gitme telaşına düşmüşinsanların gözünde,yere düşmüş yaprakların çıtırtısında bulursun beni.İstersen,duyduğun her ses beni hatırlatacaktır sana.Bazen bir kuş olup öterim pencerende.Bazen bir seyyar satıcı olup kapında bağırırım.Bazen bir tren gibi tıkırtılarla geçerim önünden.Sözlerini ezbere bildiğin ve söylemekten asla bıkmadığın şarkı olurum.Sen o şarkıyı değil beni söylersin aslında.Beni görmek istersen hep karşında olurum.Gökyüzündeki beyaz bulutların arasındayım ben.Başını yukarı kaldırman yeterli beni görmek için.Yolda rastladığın herkes benimdir aslında.Dostlarına selam verirken o selamı ben alırım.Komşunun hatırını sorarken aslında bana'Nasılsın'demişsindirBenimle çıkarsın yola her sabah,akşam evine benimle dönersin.Gittiğin her yere gelirim seninle.Sen yorulduğunda bende.Sen oturduğunda oturur,kaltığında kalkarım.Eğer istersen bütün gece başucunda saçını okşarım sen uyurken.Yüzünde gülümsemeyle uykuya dalışını izlerim.Bana dokunmak istersen bir çiçeğin yapraklarında olurum ben.Yeşilin,kırmızının,sarının,mavinin en canlısındayım.Elini uzattığın her yerdeyim.Dokunmak istersen bana kendine dokun.Dudaklarındaki ateşim,tenindeki sıcaklık.Vücudunu ürperten rüzgarım ben.Hiç gitmedim ben.Oradayım,beni görmek,bana dokunmak,beni hatırlamak istediğin yerde.
YÜREĞİNDE...

SEVDALIYIM!

SEVDALIYIM!
eğer sevda dediğingözlerini görmeden, gözlerinde yaşamaksasesini duymadan, sevda türküleri dinlemekse sendeyaşadığını bile bilmeden, bedenini her an yanımda düşlemekseeline bir kere bile dokunmamış olmama rağmen, sıcaklığını hissetmemse tenimdekarşılığını beklemeden, bu duyguları yaşatmaksa ta derinden kalbimdeevet; sevdalıyım...
ESRA ÖNALAN

ASLA UNUTMA

ASLA UNUTMA
Yanmak war sana yaklaştıkça biliyorumYok olmak kahrolmak, kül olmak war…..Öyle bakma artık ÖLÜYORUZ …..Dün yine gözlerin beni benden aldıBugün olduğu gibi yarın olacağı gibiBundan sonra olması gerektiği gibi…….Ve zafer gözlerindeydi!Keskin keskin bakıyordu yineBazen çocuk saflığında, bazen hainBazen sanki benden bir şeyler istiyormuş gibiBazen de suskun olan gözlerine hayran olurdum ben seninNe olduğunu? kim olduğunu? nereden gelip nereye gittiğini?Bilmeden hesapsızca sürüklendim sanaGözlerin bir girdap olmuş BENİ İÇİNE ALIP ÇEKMEYE ÇALIŞIYORBense birinin beni gelip kurtarmasını o girdaptan çıkartmasınıVe bunun sen olmanı istiyordumSADECE SEN……..Bir gün bir sahil düşün uçsuz bucaksızDüşüncelerin gittiği yerden başlayıpGürültülerin karanlığa karıştığı yerde bitenO sahilde bir çift gözün yarattığı bakışı görYüceee sonsuzzzzzSonrada o gözlerindeki bakışın gözeliğini anlat banaKelimelerin yetmedi an evet işte böyle…..Senin gözlerini sana nasıl anlatabilirim ki?Beni en olmadık anlarda haince vuruyorSadece bunu da ancak ben bilirim Yaşayan ve anlayan bilirEĞER O HAİN GÖZLERİN BANA BAKMAK İSTİYORSAAKaçırma gözlerini bendenBeni yalnız bırakma gözlerinsiz yaşayamam bu diyardaBir bakıyorum sankı kırılması zor bir buz parçasıBir bakıyorum güneş kadar sıcak gülücüklerle dolu gözler…..İşte beni en çok bu mahvediyorAnlayamadığım ama bana bir şeyler anlatmak isteyen o gözlerO gözlerindeki sırrın anlamını bir çözebilsemSENİ SANA ANLATABİLSEMİşte o zaman her şey bitecekBu dünyada, içindeki her şeyde gözlerin kadar anlaşılır olacakFakat gün gelir kaçırırsan gözlerini gözlerimden Göçmen kuşlar gibi gidersen başka diyarlaraSevgi dolu yüreğini başka insanlara açarsanGökyüzünün derinliklerinde kanadı kırık kuştan farkım kalmazBUNU ASLA UNUTMAAAAASana beni sev diyemem beni sadece acımasız gözlerin sevsin Onlar avutsun yeterFakat sevdiğin varsa sen onun gözlerinin yerineBenim gözlerime bakıyorsan ki bunu ASLA YAPMAYa sevdiğin için bak yada beni o yalancı bakışlarınla kandırmaSon olarak şunu yazmak istiyorumSANA KİMLER BAKTIYSA SEVEN GÖZLERLE HİÇ GÖRMEDİLER BENİM SENDE GÖRDÜKLERİMİ
(alıntı)

HAYDİ...

Bu gece bir kadeh şarapla akıyorsun içime.Şarabı değil seni yudumluyorum.Birde şarabı anlatışını hatırlıyorum.Kelimeler döküldükçe ağzından,b en şişelerce şarap içmiş gibi sarhoş oluyorum.Konuştukça başka dünyalara götürüyorsun beni.Ve ben bu sarhoşluğun hiç geçmemesini istiyorum ... Sen konuştukça geceye mavi bir ışık hakim oluyor. Elimi uzatıp tutuyorum o ışığı,Elimde büyüyor,Gözlerim kamaşıyor.Yinede alamıyorum gözlerimi senden.Haydi beni geçelim, kim seni görünce başını çevirebilir ki? Kim gözlerini seni görmekten mahrum edebilir ki? Nasılda farkındasın güzelliğinin.Nasıl da küstahça belli ediyorsun bunu...Küstahlığın bu kadar yakıştığı bir başka insan olabilir mi dünyada?Bir büyü var sende biliyorum, adını koyamıyorum.Küstahlığı böylesine sevimli hale getiren bu büyü olmalı.Damla damla akıyorsun içime.Dışarıda kutup soğuğu varmış ne gam!Seni düşünmek yeterince ısıtıyor beni. Her kelimen bir alev haline geliyor. Kelimeler çoğaldıkça bir yangına dönüşüyor varlığın.Yüreğimdebaşlayıp bütün bedenimi sarıyor alevler.Kendini anlatırken,Yüzünde sadece sonsuz özgüveni olan insanlarda görülen O gülüşü görebiliyorum. Beni anlatırken,biraz şaşkın,biraz utangaç,biraz tedirgin,biraz çocuk oluşunuGörebiliyorum.Ben aslında sende hayatı görüyorum. Senin sözcüklerin unutturuyor bana günün tüm yorgunlugunu. Sen oluyorsun, başka hiçbir şey umurumda olmuyor.Seni hissetmek varlığını bilmek,Yüzündeki gülümsemeyi bütün eve yayıyor.Duvarlarda kare kare sen görünüyorsun, Eşyalar canlanıyor.Beni saran büyü eşyaları da sarıyor. Zaten nereye girsen,nerede olsanetrafındaki canlı cansız herşeyin bu büyüden etkilenmemesi mümkün değil.Herkez hayran sana ama benimki başka. Çünkü yüreğine talibim ben.Biliyorum ki, Sen oraya sadece kendi istediklerinin girmesine izin verirsin.Biliyorum ki,Bir kez girildinmi o yüreğe bir daha çıkılması mümkün değil.Öyleyse uzat elini,aç yüreğini.Ben çoktan hazırım içimdeki tüm mavilikleri sana vermeye...HAYDİ...
Mehmet Çoşkundeniz

Aşka ve Aşkıma

Aşka ve AşkımaAşk, Ne lüks arabalar ne sporlar...Sadece bisiklete binmek istiyorum seninle, neşeli çığlıklarını duyarak ha düştük ha düşeceğiz diye... Ünlü bir şarkıcı olup, herkesin beni dinlemesini değil,taşlı bir kıyıda, ateşin önünde, fısıldamak istiyorum şarkımı sana makamlı makamsız.. Lüks lokantalar, vitrinde yemek gibi geliyor bana.İnan arabesk değil, yarim ekmek kaşar üstü kola paylaşmak istiyorum seninle...Tüm kitapları okuyup, yazarlarıyla tartışmak değil, Gece yatağımızda sarmaş dolaş, okuyup tartışmak bir kitabı. Senin fikirlerinle benimkilerle yoğurmak, benimkilerle seninkileri... Bir sır vereyim sana, insanlar bilmiyorlar ama; ruh sevişir bedenden önce.Geceler bizim.Ne su yatağı, ne mobilya, yatak odasında aşk ...Yer yatağı sıcak gelir hep bana, ve çiçek, aldırma odayı oksijensiz bırakır çiçek diyenlere. Onlarca yastık istiyorum aşk, yatak odamıza rengarenk, aldırma zevksiz olur diyenlere, Zevkli, içten duygu anlatımıysa, herhangi bir konuda; zevksiz bir şey yapamayız... O kadar yoğunki duygularım sana....Ne lüks villalar istiyorum onlarca odalı, ne dev malikane, ne yalı Duvarı olsun yeter metrekaresi önemli değil... Bak bir sır daha sana, Eşlerin mutluluklarını, huzursuzluklarını, karakterlerini,geçmişlerini bir evin duvarı anlatır. Bomboşsa duvarlar, ruh yoktur ikisinde de... Sadece yetmiş seksen yıl yasayacaklardır zaten. Bizim, fotoğraflarımız olacak en sevgili anlarımızda çekilmiş,mutlaka gülerken.Senin bana, benim sana hediyelerimiz olacak asılan, çirkinde olsa kendi elimiz değmiş resimler, Belki alçı kalpler, belki bir senin bir benim boyalı ellerimizle kaplayacağız duvarımızı rengarenk.. En güzel aşk şiirleri sana olacakDuvarlarımız yalan söylemeyecek, buram buram yaşam sevgisi kokacak...İnsanlar mutsuzlar sevgili, her şeye açlar ve doyumsuzlar...Bense, bir tek seni istiyorum, bir tek seni aşk ...Çünkü, sen benim her şeyimsin AŞK

Aşk Hayattır

Aşk Hayattır
Sen benim için aşk hatta aşk ötesi bir lütufsun, Tanrı'nın bana sunduğu. Aşk da hayat...
O iğne atsan yere düşmez yalnızlığımı bastırıyor, bir resmin. Evet, bir tek resmin. Kimbilir bu resmin sahibi, sesi, kokusu, yanımda olsa kalbim nasıl azar, coşar, sevinçten nasıl kendini kaybeder. Tenim nasıl yaldızlanır, gözlerim nasıl parlar, kimbilir... Hayal bile edemiyorum o andaki mutluluğumu.
Şimdi yokluğunda anılarla avunuyorum ama bir damla gözyaşım, yanımda olduğun ve varlığınla beni yücelttiğin anlarda bir çiçek gibi açışını, yokluğunda ise boynunu bükmüş bir çiçek gibi yaprağını döküşünü simgeliyor duygularımın.
Yüreğimden akan kanları görmek için sevmedim seni. Uykusuz gecelerle boğuşup, adını sayıklamak için sevmedim seni ya da ya da ne bileyim, içimde kopan fırtınaların, beni savurup yalnızlığın limanına atması için sevmedim seni.
Seninle ne kadar çok denizler, dağlar varsa aramızda, aşkım o kadar büyüdü. O kadar çoğaldı ki, seninle hayat bulan ruhumun, bedenime dar geldiğini haykırıyor yüreğimin her bir hücresi; aşk şarkılarına karışarak...
Söyler misin, gözlerine bakamadıktan sonra ne yapayım bu cam gibi bakan gözleri, sana dokunamadıktan sonra ne yapayım bembeyaz ellerimin güzelliğini, seni sevemedikten sonra ne yapayım sol yanımda çarpan bu yüreği?
Anla artık, seninle varım ben. Sen benim için aşk hatta aşk ötesi bir lütufsun, Tanrı'nın bana sunduğu. Aşk da hayat...

Gözyaşlarım,,,

Gözyaşlarım,,,Ne olur akmayın şimdi. Zamansız gidişlere borcunuz var, biliyorum.Ama yine de bekleyin....Dudaklarım,,,Söylemeyin onun adını ne olur. Suskunluğu bozmaya, haykırmaya ihityacınız var, biliyorum.Yine de konuşmayın....Ellerim,,,Aramayın artık onun ellerini ne olur.Giderken yetmedi dokunmalar, sarılmalar yetmedi, biliyorum.Bir kere daha dokunmayı,,, hayal etmeyin. ...Gözlerim,,,Gidenin arkasından yüreği parçalanırcasına bakan gözlerim,Yanında olmadığını gör artık ne olur.Son kez gördüğün sevdiğinin gözlerine, ellerine, dudaklarına, saçlarına, ulaşamadığın yüreğine bir kez daha dokunmayı özledin, biliyorum.Ama yine de görmek istediklerinden vazgeç artık....Yüreğim,,,Onsuz yaşamayı bir türlü beceremeyen kırgın yüreğim.Ne olur savaşma artık imkansız bir aşk için.Kabul etsen de ayrılığı, ağladın, kırıldın, söz geçirmekte zorlandın, biliyorum. Yine de,,, Hoşçakal de artık, onunla yaşadığın herşeye. LBilgenB.

SÖYLEMEYE ZAMANI OLMAYANLARA ...

SÖYLEMEYE ZAMANI OLMAYANLARA ...
Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet.Yüreğini elime koyduğunda anladım...''Sana ihtiyacım var, gel!'' diyebilmekmiş güçlü olmak.Sana ''git'' dediğimde anladım...Biri sana ''git'' dediğinde, ''kalmak istiyorum'' diyebilmekmiş sevmek."Git" dediklerinde, gittiğimde anladım...Sana sevgim şımarık bir çocukmuş, her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan,Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım...Özür dilemek değil, ''affet beni'' diye haykırmak istemekmiş pişman olmak.Gerçekten pişman olduğumda anladım...Ve gurur, kaybedenlerin, acizlerin maskesiymiş.Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış.Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım...Ölürcesine isteyen, beklemez, sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi.Beni affetmeni ölürcesine istediğimde anladım...Sevgi emekmiş.Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar sevmekmiş...
CAN YÜCEL

Seni sevdiğimi işte o gün anlarsın.

Uykuların kaçar geceleri, bir türlü sabah olmayı bilmez.Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya,Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarındaNe çarşaf halden anlar ne yastık.Girmez pencerelerden beklediğin o aydınlık.Onun unutamadığın hayali,Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine.Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın.Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.Bir gün anlarsın aslında her şeyin boş olduğunu.Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin.Gün gelir de sesini bir kerecik duyabilmek için,Vurursun başını soğuk taş duvarlara.Büyür gitgide incinmişliğin kırılmışlığın.Duyarsın,Ta derinden acısını, çaresiz kalmışlığın.Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.Bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin.Niçin yaratıldığını.Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini.Uzun uzun seyredersin aynalarda güzelliğini.Boşuna geçip giden günlerine yanarsın.Dolar gözlerin, için burkulur.Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.Bir gün anlarsın tadını sevilen dudakların.Sevilen gözlerin erişilmezliğini.O hiç beklenmeyen saat geldi mi?Düşer saçların önüne, ama bembeyaz.Uzanır, gökyüzüne ellerin.Ama çaresiz,Ama yorgun,Ama bitkin.Bir zaman geçmiş günlerin hayaline dalarsın.Sonra dizilir birbiri ardına gerçekler, acı.Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.Bir gün anlarsın hayal kurmayı;Beklemeyi, ümit etmeyi.Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelirBütün vücudunu saran o korkunç geceyi.Lanet edersin yaşadığına...Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın.O zaman bir çiçek büyür kabrimde, kendiliğinden.Seni sevdiğimi işte o gün anlarsın.
Ü.Y.Oğuzcan

ÜŞÜDÜĞÜM YER

bir kum tanesinde, yapraktaçiçekte ya da bir kuş kanadındasıcaklığı yaşamanın tersine“kimse olmadan yanımdatekrar üşüyeceğim yerleregitmek istiyorum” diyorsungidişinle benburada, tek başımarüzgara yakalanmış ekinler gibiboynu bükük ve öksüz kalacağımcebinde yenilgiler, ayrılıklaryarım kalmış sevdalarkoynunda yalnızlığınla“gitmek istiyorum” diyorsungidişinle benkoca kentin hüznünü taşıyacağımdinlenmedik şarkılaryürünmedik yollar arkanda“gitmek istiyorum” diyorsunve gidişinle bengünün içine doğan gece gibikaranlık ve yalnız olacağım
Atila IŞIK

Arınıyorum .

Sokak lambaları ışığının pencereme vurduğu vakitlerde camın öte yanındayım .Oltanın ucunda umutlarım ,kızgınlığım avuçlarımda . Yollarda yağmurdan kaçan insanlar var ; hepsini sana benzetiyorum . Benden kaçtıkça , bakışlarım daha sert iniyor yüzüne .Sığınmak istiyorsun belki bir dostun kelamına , gözlerin ayaklarına düşüyor . Üşüyor bedenin , titriyorsun . Dindi yağmur ;ortalık sessiz .Camdaki yansımama gülümsüyorum .Ve şemsiyesiz , yağmurun tadını çıkaran insanlara .Saçlarını düzeltiyorlar , ıslak devam ediyorlar yollarına. Umutlarımı bırakıyorum avuçlarıma , kızgınlığımı yağmurlara .Arınıyorum .

Gitmeee....

Sevdiğim adam,,,Hissetmiyorsam nefesini,Değmiyorsa tenin tenime,Gitgide uzaklaşıyorsa yüreğin benden,Sus ne olur,,,Biliyorum,,, bana acı verecek cümlelerin. ...Sevdiğim kadın,Gözyaşların durmak bilmeyecekse yanımda,Sana yetemeyeceksem,Uzaklığı yakın edemeyeceksem sana,Susturma beni ne olur,,,...Sevdiğim adam,Dayanamam yokluğuna,Ellerinsiz, gözlerinsiz yaşayamam.Kokun bende olmadan,,, Ben sende olmadan,,, Tutunamam....Biliyorum sevdiğim kadın,Sana hala sevdiğim kadın diyorum.İçimde öyle bir yerdesin ki,Öyle bir yere sakladım ki seni, Dokunamadığım, koklayamadığım, sıkıca sarılamadığım, doyasıya öğemediğimsin hep.Yıkılıyorum, bitiyorum, ama yine de gidiyorum,,, LHoşçakal,,,...Hayır,,,Gidemezsin,,Bırakıp gidemezsin beni, duygularımı, yaralı yüreğimi.Gözlerimdeki acıyı görerek ardına bakmadan çekip gidemezsin.Gitmemelisin.Sana ihtiyacım var,Hiç olmadığım kadar,,,...Yapma ne olur bitanem,Zorlaştırma daha fazla.Gitmeme izin ver, Gülsün gözlerin, güzel bir son bırak bana....Yapamam aşkım,Yapamam.Sende yapma bunu bize.Acı çektiğini bile bile,Beni sevdiğini bile bile gitmene izin veremem. Gitme......Bana öyle bakma ne olur,,,Zaman yanlış zaman, Ben yanlışım, Hadi,,,Son bir kez sarılayım sana sıkıca,Sonra çekip gideyim sonsuz sensizliğe. L...Ne desem boş,Bensizliğe hazırlamışsın kendini şimdiden.Benden daha güçlüsün, Senin istediğin gibi olsun sevdiğim,Git, hiç bakma arkana.Ben parçalanmışım, yanmışım, dağılmışım, kimin umrunda L...Sus,,, söyleme bunları.Sen benim canımsın,,, ...Git,,, Hadi git,,,Gitttttt,,,...Ben,,, ( son bir kez sarılmak için yaklaşır genç delikanlı sevdiği kadına )...Sen benden küçük bir şansı esirgedin, zamansızlığı, uzaklığı yenemedin,,,Şimdi benden de sana paramparça bir yürek kalsın avuçlarında. son bir sarılmayı, son bir öpücüğü,bir güzel son bakışı esirgiyorum ben de senden.Son olamayanları da al götür yanında.Bir daha dönme.Gittttt.....
Bilgen Balcı

SANAL MIYDI SEVDIGIM

SANAL MIYDI SEVDIGIM
Buz gibi bir ekranda sicak bir merhabaydin sen, en gercekten daha gercektin.Rotasini, klavyeye dokunan parmaklarimizin çizdigi yolculuktaayni durakta karsilastik biz .Sicacik bir merhabaydin sen buz bir ekranda .Yalnizdik ,yolu yok yalnizdik,bir sekilde yalniz.Gerçek yasam içindeki sanalligimizdan kaçip,sanal yasamdaki gerçeklige soyunmamis miydik cebimizdeki yalnizlik agirlasinca.Sonra çiplakligimiza kelimelerimizi giyinmemis miydik !Acip tum gizlerimizin onunu,istedigimizce ozgur,diledigimizcedeli,yasayamadigimizca cocuk,inandigimizca kendimiz,nasil aktik birbirimize zaman icinde, kol bulmus nehirler gibi.Soylenememis biriktirdiklerimizi, kirilmis umutlarimizii ,bedeliodenmis vakitlerimizin biraktigi fermani ,yitirdiklerimizisormadik mi ,anlatmadik mi birbirimize güvenerek!En gulunmeyecek seylere bile gulmedik mi cocuklar gibi birmasalin icinde kahkahalarla ,haytaca,tum gunun ciddiliginifirlatip bir kenara!Olabildigimizce ozgur ,kirabildigimizce rahat,umursamazca kati,tum ofkemizle,yigilan isyanlarimizin hirsini çikarmadik mi birbirimizden,baska bir hayattan toplayip getirdigimiz nefretlerimizlesessiz harflerde avaz avaz bagirmadik mi?Vurgulardaki samimiyete siginip ,bir dost gogsu hasretiylekelimelerimize yaslanmadik mi, sarilmadik mi birbirimizesoguk gecelerin siyah yalnizliginda ,aglamadik mi harf harf !...Yagmuru yagdirdik birlikte,gunesi dogdurduk,ayri mevsimlerdeayni mevsimin sogugunda usuduk ,sicaginda isindik ,paylastik biz.Herhangi bir gunun yorgun aksaminda dudagimiza degmeyen bir fincan kahvenin tadini bildik,birbirimizin sigarasini yaktik,ayri koltuklarda yan yana oturduk, paylastik biz.Dost ziyaretlerine gittik,alisveris yaptik,saatleri durmuszamanlarda sokaklarda gezdik,bilmedigimiz sehirlerin uykusuzevlerinde uyuduk,uyandik birbirimize ruyalarimizi anlattik,paylastik biz.En gercekten daha gercektik.Kelimeler yetersiz kaldiginda ekrani bir kagit parcasi gibiburusturup bir kenara atmayi,daha yakinda olabilmeyi de istedik.Ama....................

Yine kara bulutlar var üzerimizde,

Yine kara bulutlar var üzerimizde, Yine ayrilik yagmurlari altinda islanacagiz... Bensiz her yagmur altinda yürüdügünde, Bilesinki üzerine yagan bulutlarin degil benim gözyaşlarimdir... Bu şehre yagmur yagiyordu, bütün şehirler agliyordu. Ben en cocuk halimle üsüyordum. Kimse sen degildi, kimseyi istemiyordum. şehirle birlikte ben de agliyordum, gözyaşlarimi kimse farketmiyordu. Yorgun adimlarla, islak sokaklari dolaşiyordum. Bir yerlerde seni bulmayi umuyordum. Yürüdükce daha siddetleniyordu yagmur. Sokak sokak gecerken bu şehri umudumu kaybediyordum. Işte en büyük tehlike buydu. Umutsuz yaşarmiydi insan? Umutsuz direnebilirmiydi hayatin acimasizligina? Yagmura ev sahipligi yapan gece, hic aşilamaycak bir engel gibi kar$imda duruyordu. Hazirliksizdim, sensizken saatlerin bu kadar gecmez oldugunu bilmiyordum. Koynuma hasretini alip uyumaktan nefret ediyordum. Bu yüzden gece bitsin diye yürüyor, yürüyor, yürüyordum. Ah, şu köşebaşini döndügümde görebilsem seni, ya da şu parkin sirilsiklam olmuş banklarinda otururken bulsam..... Bilirim sen de seversin yagmuru, aldirmazsin islanmaya. Bu yüzden şaşirmazdim seni gördügüme. Bir köşebaşi daha dönüyordum, yagmur bana eşlik ediyordu. şehrin sokaklarinda degil, senin yoklugunda kayboluyordum. "Nereye gitsem" diye düşünüyordum cünkü sen olmadiktan sonra hicbir yer farketmiyordu. Öylece amacsizca dolaşiyordum. Oysa her sokaga sevdamizi yazacaktim ben. Taşlara adini kaziyacaktim. Aşkimiz yillara, yagmura, kara meydan okuyacakti. Yikilmayacaktik, yipransakta antik cagdan kalan bir kale gibi ayakta duracaktik. Bir maratonun iki güclü koşucusu olacaktik. Sevda koşumuz ancak ölümle noktalanacakti. Yagmur duruyormu ne? Ama kime ne? Ben icimdeki yagmuru durduramadiktan sonra neye yarar ki? Ben yüregimdeki gri bulutlari kovamadiktan sonra gökte yildizlarin görünmesi neyi degiştirirki? Icim üşüyordu, titriyordum. Bir sabahci kahvesine giriyordum. Demi sevdalardan süzülmüş bir bardak taze cay... Titremem duruyordu biraz. Kahveci ciraginin sesiyle irkiliyordum, " ok islanmişsin, sobanin başina gec.." Bir yanardagin icine atsalar beni isinirmiyim saniyorsun? Beni ancak teninin sicakligi döndürebilir hayata. Ancak, ellerini tuttugumda yaşadigimi anlayabilirim. Cay bogazima diziliyordu, bitirmeden kalkiyordum. Biliyordum, bir başka gecede, bir başka yagmurda yine sensiz, yine umarsiz, yine yalniz yürüyecegim bu yollari. Yeter, gel artik. Gel dindir bu yagmuru, bu gözyaşlarimi...
-aLıntı-

Aşk, Uydurduğumuz En Güzel Yalan!

Aşk, Uydurduğumuz En Güzel Yalan!
Bir gün içimden gittin, anladım. Nereye gittiğin değildi önemli olan... Kiminle gittiğin, hangi havayı soluduğun, hangi şehrin, hangi sokağında yürüdüğün önemli değildi. Sen içimden gitmiştin... İçimde ne varsa bana ait, seninle gitmişti.Renklerim, ruhumdaki yaz, güneşim gitmişti.“Bana kalan,Beni kalansız bölen bu şehir.Ah! bu şehir, yalan şehir”demek isterdim; ama yalan olan sendin. Benim yarattığım, inanmak için yıllarımı harcadığım kocaman bir yalandın sen. Gerçek olduğunu gördüm. Sen gittin...Aslında içimden giden sevgili değildi. Ben sadece, yalanıma inanmıştım. O, gerçekti... Aşk bitmişti. Düşünüyorum da acaba aşk, ruhumuzun derinliklerinde yaratılan koca bir yalan mı? Şiirde, müzikte ya da sözde, nerede aşk varsa orada bir de yalan yok mu? Aşk ve yalan, güzel ile çirkin, iyi ile kötü gibi birbirini besleyen, değiştiren ve dönüştüren; biri olmadan diğeri varolamayan ya da anlamsız kalan evrimin temel dinamiklerinden ikisi olabilir mi? Ya da aşk, yalana sesdeş mi? “Seni seviyorum” derken, aslında içimizde yarattığımız en güzel yalana övgüler mi düzüyor, kendimize olan hayranlığımızı mı dile getiriyoruz?“Bir gün içimden gittin, anladım.”Aşk, uydurduğumuz en güzel yalan! Ve aşk, yalan varsa aşktı.İnsanın doğasında var. Doğrular ne kadar da az cezbeder bizi. Yasaklı ya da yanlış ne varsa, yaptıklarımız hanesine yazmak isteriz. Durduralamaz bir dürtüdür bu. Yalanı bazen istem dışı kullanırız. Söyleyen biz değilizdir ama, söyleten ta kendimizdir.İçimizdeki yasaklı kimliktir O:Mülkiyet duygusu ve egosu olağanüstü gelişmiş; ihtiraslı, doyumsuz ve aşka her zaman hazır. Pembedir, mavidir ve daha çok kırmızı. Cıvıl cıvıldır, yerinde duramaz. Yaz gibidir: Islak ve sıcak. Zaafları vardır, yasak ve güzel olan herşeye. O cennetteki en güzel meyveyi tadan, ilk ihaneti gerçekleştirendir. Kısacası O, yaşayan tarafımızdır. En güzel anılarımız, en heyecanlı anlarımızdır...Bir gün içimden gittin, anladım. Nereye ve neden gittiğin değildi önemli olan... Kiminle gittiğin, hangi havayı soluduğun, hangi şehrin, hangi sokağında yürüdüğün önemli değildi. Sen içimden gitmiştin... İçimde ne varsa bana ait, seninle gitmişti.
Renklerim, ruhumdaki yaz, güneşim gitmişti.

Tek taraflı aşklara



Sen baharın yağmurla getirdiği özlemdin içimdeki, sen çiğ tanesi kadar saf ve ne olduğunu asla anlayamadığım yanımdın benim ve denize düşüp de ıslanmaktan korkutan bir savaştın yüreğimde... Özlemini her gece koynumda hissettiğim ve hiçbir zaman seni sevmekten vazgeçmediğim için özeldin. Sonra gözlerle yüzüme baktığında ya da her kavga edişimizde fırtınalar kopardı yüreğimde, sen hiç bilmezdin. Benim susuşum senin kaçışını desteklerdi belki de. Belki de gerçekten söyleyemediğim sözlerle doldu kalbim ve sen her seferinde gün batışını anımsattın bana, onun kadar güzel onun kadar huzur verici. Aslında hem onun kadar uzaktın bana hem de yakınımda hissettim seni, uzanıp tutacak kadar yakınımda. Uzaktan sevmeyi hiç sevmiyordum ama uzaktan sevmek zorundayım. Kimse bilmemeliydi seni sevdiğimi , sonra kopup giderdin benden, arkadaş bile kalmazdın bilirdim. Bir sevdiğin vardı konuşurlarken duymuştum. Sonrada sen anlattın bana sevgilini. Hiç görmediğim birinden nefret ettim onu sevdiğin için. Ve sonra dayanamaz oldu gönlüm bu ağırlığa. Seni görmekten acımaya kanamaya başladı. Tükeniş başladı benim için ömrümün baharında. Çok tatlıydın o gülen koskoca gözlerinle rüyalarımda gördüm seni. Kumsalda dolaştığımızı, ay ışığında dans ettiğimizi gördüm ve her gerçeğe dönüşümde hayaller biraz daha uzaklaşmaya başladı benden. Artık biliyordum seni benden ayıracak hiçbir şey kalmamıştı. Yüreğimden seni söküp atacak hiçbir güç bulamadım. Bir sonbahardı hatırlıyorum. Sararmış yapraklar caddelerde telaşlı insanlarla doluydu ve ben ilk kez hatırlıyordum yaşamanın ne demek olduğunu. Kuşların öttüğünü fark ettim ve denizin mavi olduğunu ve dünyanın senin etrafın altında dönmediğini. Hala seni seviyorum, hala seni görüşümde yüreğim kanatlanıp uçacakmış gibi hissediyorum. Ama artık biliyorum aşk tek kişilikte yaşanabilir ve zaten sen bunu anladığım günden beri daha yakınsın bana. Belki de beklediğim buydu güvenmemdi kendime. Şimdi her şeyi fark ederek yaşıyorum ve her şeyin tadına varıyorum ama hala bir yerim eksik biliyorsun. Ama bende biliyorum ki hiçbir şey eksik kalamaz. Elmanın bile iki ayrısı vardır ve benim eksik tarafım sensin.
alıntı

Bir deli yağmurdun sen. .

Bir deli yağmurdun sen. .
Yağışını, tepeden tırnağa beni sırılsıklam yapışını severdim.Her damlan içime işlerdi,her damlan yüreğime akan bir nehre dönüşürdü. O ıslak halimle tir tir titrerken ,bir tek damlanı kaçırmamak için kapanmazdım hiçbiryere.Yağmurdan sonra üşümeyi kim sever ki?Ben severdim işte.Bir yağmur bağımlısına dönüştürmüştün beni. Sen yağdığın zaman ,elinde şemsiyeyle gezen ,kaçışan insanları gördükçe öfkelenirdim.Seni hissetmeyen insan,neden yaşardıki bu dünyada?Sonra dağılırdı öfkem ve gururlu bir gülüş kaplardı yüzümü.Hiçkimsenin fark etmediği o güzel ıslaklığın tek sahibi bendim.Bu beni hepsinden ayrıcalıklı kılıyordu.Onlar sıradandı,ben farklı. Uçurumun dibinde yalnız çiçektim ben.Tek besinim yağmurdu.Yağışını beklerdim.Kurak günlere ,ayaz gecelere inat hiç bitmeyen bir umutla beklerdim.Kapardım yapraklarımı, bükerdim boynumu direnmek için. Umudun yitip gittiği günler oldu elbette.Bekleyişin işkenceye dönüştüğü zamanlar oldu.Yağmama ihtimalin yoktu,ama ben sabırsızdım,yada sen yağacağın zamanı çok iyi bilirdin.Ben bunun rahatlığıyla hiç solmayacağımı düşünürdüm. Seni taşıyan bulutlarda hiç siyah olmadı.Yakışmazdı sana kara bulutlardan düşmek dünyaya.Yağışından sonra gökkuşağına dönüşmeni sevdim,her damla başka bir renkti.Gözlerimi alamazdım o renk cümbüşünden.Çabucak kaybolacağını bildiğim için bir saniye ayırmazdım gözlerimi senden.Sonra güneş yükselir sen çekilirdin.Ama her gidişin,yeniden döneceğinin müjdecisiydi,bilirdim. Bu aralar kurak gidiyor günler.Ne bir bulut var,nede yere düşen damla.Ben yine direniyorum,ama ,geciktin ey yağmur.Sitemdir sanma,vardır bir bildiğin,ama ,düşün ki sen olmasan solup gideceğim bu çorak dünyada. . Yağ ve sırılsıklam et beni.. Ben . . . öyle tutkulu,öyle yağmur delisi . . .

EĞER DERSEN

EĞER DERSEN
eğer aşk dersen katilsin eğer rüya dersen hayalimsin eğer bekle dersen taş olurum eğer çocuk dersen şairleşirim eğer yalancısın dersen şiirleşirim eğer sar dersen gölgen olurum eğer yeter dersen seni gösteririm eğer mızrap dersen telleşirim eğer sonbahar dersen dökülürüm eğer biçaresin dersen kan kardeşim derim eğer bulut dersen yere inerim eğer gelme dersen seni gönderirim eğer burada kal dersen öteye geçerim eğer unut dersen parmağıma ip bağlarım eğer kelebek dersen pervaneleşirim eğer farkında mısın dersen çöllere yürürüm eğer öl dersen yanına gelirim hadi öl desene...

Aşık mı?Değil mi?

Uzmanlara göre aşk, beynimizin serotonin (Mutluluk hormonu) salgılamasını sağladığı için mutluluk ve motivasyonumuz üzerinde çok önemli bir etkiye sahip. Ancak insanlar aşıkken ne kadar mutluysa bir o kadar da hassas ve şüpheci oluyor. Belki de bunun temelinde, hayatımızın başka hiçbir alanında yakalayamayacağımızı bildiğimiz bu olağanüstü mutluluğu, birisi için özel olma hissini ve bunun bize yaşattığı güven duygusunu yitireceğimiz korkusu...Aşkla şüphe ikiz kardeş olduğuna göre; aşık bir insanın kafasında dolaşıp duran yegâne soru da ‘Hâlâ bana aşık mı, değil mi? olsa gerek. Boşuna düşünmeyin, bazı davranışlar var ki karşınızdaki insan ne derse desin hisleri açığa çıkartacaktır. İşte bunlardan bazıları:Aşık...Yaptıklarınızla ilgileniyorsa...Eğer işinizin nasıl gittiğini merak ediyor, onunla daha az zaman geçirebilmenize neden olacak bir terfiyi bile kabul etmenizi istiyorsa, köpeğinizin nasıl olduğunu soruyor, ders programınızı ezberliyorsa... Size aşık!Değil...Planları hep belirsiz ise... Arkadaşlarıyla beraber olmak için sizinle yaptığı planları değiştiriyor ya da iptal ediyorsa... Size aşık değil!
Aşık... Hobilerinizi paylaşıyorsa...Çok ilgi duymasa da, sadece sizi mutlu etmek için üç saat süren bir operaya geliyorsa, sizinle beraber olabilmek için yaptığınız aktivitelere katılıyorsa... Size aşık!Değil... Hasta olduğunuzda ilgilenmiyorsa...Morali bozuk olduğu için cumartesi öğleden sonra köpeğini veterinere siz götürüyor ve saatler harcıyorsanız, ama o sizin için aynı şeyi yapmıyorsa... Size aşık değil!Aşık... Sizi sık sık arıyorsa... Bazen sadece ne yaptığınızı merak ettiği için, bazen işiniz, arkadaşlarınız, yaşamlarınız ya da dünyada olan bitenlerden konuşmak için, bazense sadece sizi özlediğini söylemek için arıyorsa... Size aşık!Değil...Gelecekten hiç konuşmuyorsa...Bir sonraki buluşmanızdan sonrası hakkında hiç konuşmuyor, beraber bir gelecekten bahsettiğinizde konuyu değiştiriyorsa... Size aşık değil!Aşık...Ailesine ve arkadaşlarına hep sizden bahsediyorsa...Ailesine ve arkadaşlarına sizi, okulunuzu, işinizi, başarılarınızı, yeteneklerinizi ve arkadaşlığınızı anlatıyorsa... Size aşık! Değil... İlişkinizi bir sır olarak saklıyorsa...Sizi iş arkadaşlarıyla gittiği toplantılara çağırmıyorsa, arkadaşlarını hiç tanımıyor, ailesinin sizin farkınızda olduğundan emin değilseniz... Size aşık değil!

OLUR YA UNURTURSAK ..



OLUR YA UNURTURSAK ..
Yağmurlu ve soğuk bir kış günü, yırtık pırtık paltolar giymiş iki çocuk kapımı çaldı. "Eski gazeteniz var mı, bayan?" Çok işim vardı. Önce hayır demek istedim, ama ayaklarına gözüm ilişince sustum. İkisinin de ayaklarında eski sandaletler vardı ve ayakları su içindeydi. "İçeri girin de size kakao yapayım." dedim. Hiç konuşmuyorlardı. Islak ayakkabıları halıda iz bırakmıştı. Kakaonun yanında reçel ekmek de hazırladım onlara, belki dışarıdaki soğuğu unutturabilir, azıcık da olsa ısıtabilirdim minikleri. Onlar şöminenin önünde karınlarını doyururken ben de mutfağa döndüm ve yarıda bıraktığım işleri yapmaya koyuldum.Oturma odasında ki sessizlik dikkatimi çekti.Bir an kafamı uzattım içeriye küçük kız elindeki boş fincana bakıyordu. Erkek çocuğu bana döndü ve "Bayan, siz zengin misiniz?" diye sordu. "Zengin mi? Yo hayır!" diye cevaplarken çocuğu, gözlerim bir an ayağımdaki eski terliklere kaydı. Kız elindeki fincanı tabağına dikkatle yerleştirdi ve "Sizin fincanlarınız ve fincan tabaklarınız takım." dedi. Sesindeki açlık, karın açlığına benzemiyordu. Sonra gazetelerini alıp çıktılar dışarıdaki soğuğa. Teşekkür bile etmemişlerdi, ama buna gerek yoktu. Teşekkür etmekten daha öte birşey yapmışlardı. Düz mavi fincanlarım ve fincan tabaklarım takımdı. Pişirdiğim patateslerin tadına baktım. Sıcacıktı patatesler. Başımızı sokacak evimiz vardı. Bir eşim vardı ve eşimin de bir işi, bunlar da fincanlarım ve fincan tabaklarım gibi uyum içindeydi. Sandalyeleri şöminenin önünden kaldırıp, yerlerine yerleştirdim. Çocukların sandaletlerinin çamur izleri halının üzerindeydi hala. Silmedim ayak izlerini. Silmeyeceğim de. Olur ya; unutuveririm ne denli zengin olduğumu. Siz sakın unutmayın ne kadar zengin olduğunuzu... Ben unutmayacağım. Bu öyküye yakışan nefis bir Arap Özdeyişi: "Ayakkabım yok diye üzülüyordum; ta ki ayaksız bir insan görene kadar."...

Özledim seni...

Özledim seni... Ayrılık yüreğimi karıncalandırıyor nicedir... Beynimi uyuşturuyor özlemin... Çok sık birlikte olmasak bile benimle olduğunu bilmenin bunca yıl içimi nasıl ısıttığını yeni yeni anlıyorum. Yokluğun, hatırlandıkça yüreğime saplanan bir sızı olmaktan çıkıp sürekli bir boşluğa dönüşüyor. Sabahlara seni okşayarak başlamaları, akşamları her işi bir kenara koyup seninle baş başa karşılamaları özlüyorum; oynaşmalarımızı, yürüyüşlerimizi, sevimli haşarılığını, çocuksu küskünlüğünü... Nasıl da serttin başkalarına karşı beni savunurken; ve ne yumuşak, bir çift kısık gözle kendini ellerimin okşayışına bırakırken... Ya da kolyeni çözdüğümde kollarıma atlarken... Hasta olduğunda, o korkunç kriz gecelerinde günler, geceler boyu nöbet tuttuk başında... O şen kahkahalarına yeniden kavuşabilmek için sessiz dualar ederek... "Atlattı" müjdesini kutlarken yorgun bedenindeki yaraları okşayarak, doktorun böldü sevincimizi: "Yaşayamaz artık bu evde... Yüksek binalar ve beton duvarların gri kentinde" dedi, "O gitmeli... Ve kendine yeni bir hayat çizmeli..." Bilsen ne zor, gitmen gerektiğini bile bile "Kal" demek sana... Ne zor, senin için ebedi mutluluğun beni unutmandan geçtiğini bilmek... Gitmeni asla istemediğim halde, buna mecbur olduğumuzu görmek ve sana bunları söyleyemeden "Git artık" demek... "Beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk kavuşacaksın mutluluğa" demek sana ne zor... Sesimi, kokumu çekip alıvermek beyninden, sesin, kokun hala beynimdeyken... Seni görmemek ve belki yıllar sonra karşılaştığımızda bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden... Yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek... Ve sonra kendi ellerimle bindirip seni yabancı bir arabanın arka koltuğuna, birlikte güneşlendiğimiz onca yazı, yan yana titreştiğimiz onca kışı, paylaştığımız bunca acıyı, onca kahkahayı ve bütün o uzak yeşillikleri katıp yorgun bedeninin yanına, arkadan pişmanlık gözyaşları dökmek ne zor... Ne zor hiç tanımadan seni emanet ettiğim bir şoföre "Hızla uzaklaş buradan ve gidebileceğin kadar uzağa git" demek... Yokluğunu beklemek, ne zor... Bunları düşündükçe, şu anda uzaklarda bir yerlerde üşüdüğünü sezinleyerek panikliyorum. Bütün engelleri aşıp, terk edilmiş caddeleri, kimsesiz sokakları, yalnız bulvarları arşınlayarak sana ulaşmak, sessizce başını okşamak, kulağına sevgi sözcükleri fısıldamak ve yavaşça üzerini örtmek geliyor içimden... Paylaştığımız bir mazinin, yitirdiğimiz bir geleceğe dönüşmesinden hicran duyuyorum. Gizli gizli hüzünlendiğim akşamlardan birinde, terk etmişlere özgü bir terk edilme korkusunu da yüreğimin derinliklerinde duyarak sana koşmak, yaptıklarım ve daha çok da yapamadıklarım için özür dilemek ve "Dön bebeğim" demek istiyorum: "Geri dön... Kulüben seni bekliyor..."
Can Dündar

Galiba Aşk

Galiba AşkKaç yıl önce olduğunu bile anımsayamadığım, Uzun bir zaman yolculuğunun en son köşesindeydi, Aşk denen duygu ateşinin yüreğime ilk düştüğü vakitti, Bir yaz haytalığında süregiderken gözlerindeki yolculuğum. Aşk denilen kelimenin sözlüğe, anlamı yeni yazılmak üzereydi. Her aşk yüklenmiş kırmızı gülü sana getirmek isterken. Karşına gelince, sadece al yanaklarının sıcaklığında gönlümü ısıtabilmekti galiba aşk. Hiç utanmadan dokunabildiğim pamuk ellerini, Ve duyduğum tüm aşk şarkılarında, şiirlerinde bir seni bir beni canlandırırken, Ve tüm acıklı ayrılık şarkılarını, sanki en büyük korkularımla yüzleşmişçesine, Dinlemekten çekinmekti galiba aşk. Sonbahar gelmesin diye geceleri boğan uykusuzluklarda, Hep seni ağlamaktı galiba aşk, hep seni sayıklamak, seni aramaktı. Yaz bitmesin diye Allah'a haykırışlar, yağan her yağmurda, Yavaşça tükenen umutlardı galiba aşk. Yanına gelmeden önce hasret yüklü bir ton sözü sırtlanıp, Ama seni görünce hepsini unutup, gözlerinde kaybolmaktı galiba aşk. Tüm boş bulmaca karelerini isminle doldurup, O bulmacaların bir köşesine sıkışmayı istemekti galiba. Akşamları saklambaç oynamak yerine, çıplak ayakla, Bir sahil kenarında seni düşünerek sana yürümekti belki de.. O herkesin tehlikeli dediği kuyuda boğulurken, Seni düşünüp mutlu olabilmekti galiba aşk. Sonbaharın gelecek olması ihtimalini, Korkudan düşünememekti belki de, Süt mısırı tazeliğindeki sapsarı saçlarına, Bir daha hiç dokunamamak ihtimaline karşı, En kral isyanlarla cephe almaktı belki de aşk. Rüzgardan senin sırtına doğru esmesini istemek. Seni az da olsa bana yakınlaştırması için yalvarmaktı. Hatta o güzel yüzünü aydınlattığı için güneşe, Akşamları sahilde yürürken yolumuza mehtap tutan ay dedeye, Teşekkür etmek, minettar olmaktı… Çaresizce ayrılık sırasını beklerken bir mevsimin kanatlarında, Kimsesiz köşelerde korkudan hıçkıra hıçkıra ağlamaktı galiba, Sorugusuz sualsiz, sığınmak istemek bir baba şefkatine, Biraz korku, biraz gariplik, biraz isyan kundaklamaktı galiba aşk. Cesur cesur aşağı bakmaktı gözlerinin uçurumunda, Ve düşmekten değil bakışlarından uzak kalmaktan korkmaktı aşk. Uykularından kıskanmaktı, rüyalarına sızmak için bahaneler aramaktı. Ve kutlamak istemekti ellerini ilk tuttuğum günü, Kırk gün, kırk gece… Dudaklarının sarhoşluğunda yok olmak istemekti bir aşk sözlüğünde, Bir rüya nasıl bir ömre yayılır diye mucitçe düşünceler her eridiğinde, Yavrusunu yitirmiş bir kartal gibi, son sürat uçup, Bir dağa çakılmayı istemekti galiba aşk. Ve ayrılık günü gelip çattığında, Konuşmaya bile mecali olmadan, Bir şehit edasıyla, ismini taşlara yazdırmaktı aşk. Kimsesiz bir sokak karanlığı da olsa ayrılık, Ağlamak ile gülmek arasında sıkışmış bir vapur gibi Bir o yana bir bu yana, savrulmaktı galiba aşk. O an bir şimşek çaksa, dünya ortadan ikiye yarılsa, Ya bu ayrılık olmasa, Ya da herkes ölse, dünya kararsa diye haykırmaktı galiba aşk. Arasından çok yıllar geçsede, şöyle bir düşünebilmek, Unutamamak, yarı güler, yarı ağlar bir kalemle Uğruna bir şiir yazmaya çalışmaktı galiba aşk…
yazar bilinmiyor-alıntı

Kapama Gözlerini...

Kapama Gözlerini... Çocukken geceleri yıldızlara bakardım... Başımı gökyüzüne kaldırır heyecanla yıldızları sayardım; kaçında aşk vardı, kaçından böyle görünürdü gökyüzü, kaçında denizler bu kadar güzel ve kaçında aşk maviydi...Yıllar sonra senin gözlerinde gördüm yıldızları... Gözlerinde o çocukluk heyecanımı yaşadım yeniden. Mavi denizleri, mavi gökyüzünü, mavi aşkı gördüm... Belki de onun için sen gözlerini kapattığında sönüyor yıldızlarım...Gözlerinden bir yol çizdim kendime, yıldızlara tutunarak ulaştım aşka... Aşk maviydi; gözlerinde aşka bulandım... Şimdi belki de bu yüzden; gözlerini kapadığında yolumu kaybedişim...Şiirler okurdum gökyüzüne bakarak; nefesimden cam buğulanırdı... Adımı yazardım o şiirli buğuya, yanında bir boşluk bırakarak... Sonra yanına eklenecek mavi aşkımı hayal ederdim saatlerce... Şöyle olmalı, böyle bakmalı, böyle konuşmalı... Şimdilerde gözlerine bakarak şiirler okuyorum içimden, sen duymuyorsun... Gözlerinin buğusuna adımı yazıyorum, yanına da mavi aşkımı; yani seni... Kapasan gözlerini, buğusu silinecek, adım silinecek gözlerinden, aşk silinecek...Bir şiir okuyorum soğuk cama yaslanıp;“Yokluğun cehennemin öbür adıdırÜşüyorum kapama gözlerini” diye biten...Şimdi gözlerini kaparsan; gözlerindeki yıldızlar sönecek...
Alıntı

SENİ SEVİYORDUM

SENİ SEVİYORDUMSana uzak kentlerden birinde zamanın bir yerinde seni ve senli günleri anımsattı aksam güneşi... Onca zamanın üstünde eskimeyen bir düşüncesin şimdi İnsan hergün anımsarmı aynı gözleri SENİ SEVİYORDUM ve senin haberin yoktu Saçlarını izliyordum uzaktan, kulağının arkasına düşüşü ve burnun, herkesden başkaydı işte... Güldüğü zaman yukarıya bakardı; Yukarı kalkan başın ve gülen gözlerin vardı... Ne güzeldiler sen bilmiyordun... BEN SENİ SEVİYORDUM... Kalbime sığmıyordu aklımdan geçenler Duvarlara, vitrin camlarına, kaldırımlara çarpıyordu Geri dönüyordu, çoğalıyordu Senin sesini duyduğum masalarda erteliyordum herşeyi, herseyi erteliyişim oluyordun Kalp ağrısı oluyordun, Birlikte soluduğumuz sokak isimleri oluyordun, Mevsimler değişiyor ve büyüyorduk, Dönemeçler geçiyor, köprüler göze alıyorduk ve bazen tekin olmayan suların üzerinden atlıyordukCesurduk... Ufuk çizgisi maviydi, gün batımı hep turuncu ve kızmızıydı bütün karanfiller...Ben SENİ SEVİYORDUM sen bilmiyordun...Sevinçlerim oluyordun arasıra sen hiç bilmiyordunSonra herhangi biri oldun, bütün sevinçlerim bittikten sonraYagmurlar yağdı serin haziran aksamlarına Derken bir gün uzaktan gördüm seni... Saçların bana inat başın herseye meydan okuyarak işte yine aynı Kalbimi acıttı her zaman ki gibi... Değiştik sanıyordum ve sen yine bilmiyordun Şimdi bunları anlatsa sana birileri kim bilir yada boşver bilme en iyisi...
İclal Aydın

YA AKLIN BAŞKA YERLERDEYDİ YA YÜREĞİN...

YA AKLIN BAŞKA YERLERDEYDİ YA YÜREĞİN... Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun?Elin elime değmeden avuçlarımı terleten sıcaklığını taa içimde hissetmek. Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun?''Seni seviyorum'' sözcüğü dilimin ucunu ısırırken her konuşmamızda boş yere saatlerce havadan sudan söz etmek.Seninle olmanın en heyecanlı yanı ne biliyor musun? Aynı şeyleri seninle aynı anda düşünmek birlikte ağlamak gülmek.Ve buradayken bile seni çılgınca özlemek...Seninle olmanın en acı yanı ne biliyor musun?Seni hiç tanımadığım bir sürü insanlarla paylaşmak. Senin yanında olan, seninle konuşan herkesi çocukça kıskanmak.Seninle olmanın en mutlu yanı ne biliyor musun?Tanıdık birileriyle karşılaşma tedirginliği ile yollarda yürümek yan yana...Elimdeki şemsiyeye inat yağmurda ıslanmak birlikte. Elimde kır çiçeğiyle seni beklemek...Aynı mekanlarda aynı yiyecekleri yemek.Seninle olmanın en romantik yanı ne biliyor musun?Sensiz gecelerde sana söyleyemediklerimi yıldızlara aya anlatmak... Okuduğum kitabın sayfalarında dinlediğim şarkıların türkülerin şiirlerin her mısrasında seni bulmak.Seninle olmanın en zor yanı ne biliyor musun?Seni kaybetme korkusuyla hayatta ilk kez tattığım o tarifsiz duygularımı umut denizinin ortasında küreksiz bir sandala hapsetmek.Sevgili yerine yıllarca dost kalmayı başarmak. Yalın ayak yürümek bıçağın en keskin yerinde.Kanadıkça tuz yerine gözyaşlarımı basmak yüreğime. Seninle olmanın tek yan etkisi ne biliyor musun?Nereden bileceksin?Sen benimle hiç olmadın ki.Olsaydın avuçlarım terlemezdi... Isırmazdım dilimin ucunu...Özlemezdim seni yanımdayken...Kıskanmazdım.Korkmazdım yollarda yürümekten.Islanmazdım yağmurlarda...Yıldızlara aya dert yanmaz,böyle her şarkıda sarhoş olmazdım.Korkmazdım seni kaybetmekten ayaklarım kan revan atlardım sandaldan denize... Ve her kulaçta haykırırdım seni..Ama sen hiç benimle olmadın ki...YA AKLIN BAŞKA YERLERDEYDİ YA YÜREĞİN...
Can YÜCEL

AŞK ;

AŞK ;SENİ HİSSETMEKTİR..OLMASAMDA YANIN DA..BİLİRİM,KALBİNDE DE BEN VARIMSEN MERAK ETME BENİEVET..KABUL EDİYORUMBURALAR SEN YOKKEN ANLAMSIZ..BOMBOŞŞKARANLIGIN ARKASIN DA BİLE SANA SESLENMEK ZOR BAZENYÜZÜN;AY IŞIGININ ODAMIN İÇİNE YANSITTIGIGÖLGEDE BELİRİR BAZEN..GÖZLERİNİ O GÖLGEDE SEÇEMEMÇÜNKÜ GÖZLERİNGÖLGELER KADAR KARANLIK DEGİL Kİ..!!SAATLERCE ORAYA BAKARIM KONUŞAMAMAGZIMDAN TEK KELİME ÇIKMAZ,VE SABAHIN İLK IŞIKLARI İLENİDAN VURMAYA BAŞLAR..SEN AGIR AGIR KAYBOLURSUN GÖLGENDEGÜNEŞ TAM TEPEYE VURDUGUNDAARTIK SEN YOKSUNDUR..İŞTE O AN..O AN..İSMİN BİR ÇIGLIK OLUR İÇİMDEHAYKIRAMAM..!ŞİMDİ SORUYORUM SANASEN DE BİR GÜN TIP KI GÖLGELER GİBİGİTMEZSİN DEGİL Mİ ??YAVAŞ YAVAŞBIRAKMAZSIN BENİKENDİ GÖLGEMLE BAŞBAŞAGİTMEZSİN DEGİL Mİ??BURALAR ÖYLE BİLDİGİN GÜZEL YERLER DEGİL.HERKES BİR DÜNYA MEŞGALESİNDE.ÇOGU GECELER GEZERİM KARIŞ KARIŞHER YERDE SENİ ARARIM..AMA NEYE YARARBOŞ BİR ÇUVALIN MUHASEBESİNİ YAPMAK DEGİLMİDİR BU??SEN UZAKTASIN..HEM DE ÇOK UZAKTA..BİLİYORUM..KİMSENİN HATIRLATMASINA GEREK YOKYANIM DA OLMADIGINI..!BEN SADECE BAKIŞLARINI ÖZLEDİM..BURADA KİMSE SENİN GİBİ DUYGULU BAKMIYOR..!!HERKESİN GÖZLERİNDE DONUKLUK VAR SANKİ..BENİM GÖZLERİM DE;ONLARI HİÇ SORMA..!HER İKİSİNİN DE ÖZLEDİGİBİRİ VAR ŞİMDİLERDE..HER İKİSİNİN DE YAGMUR MEVSİMİ GELMİŞ SAN Kİ..!EN UFAK ŞAYLER DE BİLE AGLIYORLARTIPKI SENİNKİLER GİBİ..!DEDİM YAA..BİR GÜN SENDE BIRAKIP GİTMEZSİN DEGİL Mİ??AMA UNUTMA..!GİTSEN DE UNUTAMAMO GÜZEL GÖZLERİNİ..İŞTE BÖYLE BİRTANEM..MEKTUBUNDA YAZMIŞSINORALARI ANLAT DİYEİŞTE ANLATTIM.İNŞALLAH BU SATIRLARI OKURKENYİNE GÖZLERİN DOLMAZ..UNUTMA..!SADECE BURALARI ANLATTIMBURALARDA Kİ BENİHİÇ SORMA..!ÇÜNKÜ HER SATIRINDA AGLADIM..GÖZYAŞLARIM ISLATMIŞ OLABİLİR MEKTUBUMUKUSURUNA BAKMAZSINARTIK GÖZLERİMİN..ONLARDA ÖZLEMİŞ SENİ..
***Alıntı

Ahh Aşk

Aşk acısı nedir? Aşkı tarif edebilir misin ki acısını anlatabilesin?Acı çok büyük acı... Aşık olunca yüreğini yakan bir ateş düşer içine,onu kaybettiğinde yangın olur viraneye çevirir içini.Aşk? Yaşanması en güzel acı. Çünkü aşksız olmaz.Damarlarda akan kanın hızı o belirler, nefes alma sayını,gözündeki yaşı ve yüzündeki tebessümü o belirler. İnsan her şeye aşık olabilir.Bir çiçeğe, doğaya, annesine... Ama bence en güzel olanı bir kadına aşık olmaktır.Onun derin bakışları altında ezilmek, titrek dudaklarından çıkacak iki kelimeyi bekleyerekbir ömür geçirmek, onu düşündükçe tekrar tekrar doğmak her sabah ve ölmek her akşam onu düşünerek. Sıcaklığını hayal ederek geçirmek tüm kışları ve teninin en kuytu gölgelerine sığınmak yaz sıcaklarında.Ah o kadın... Aramak onu bir ömür, özlemek ve hiç bulamamak korkusunu yaşamadan aramak.Tam buldum derken tekrar tekrar kaybetmek ve en baştan başlamak aramaya... Onu aramak bile güzel diyerek yaşamak aşkı...Aşk her insanın içinde saklıdır, yüreğinin ışık girmemiş dehlizlerinde dolaşır sinsi sinsi, ayak seslerini duymazsın, nefes alışını hissetmezsin, orda hiç yokmuş sanırsın ama... Öyle bir anda patlatır yüreğini çıkar ki dışarı, alt üst olursun.Dayanamaz bu acıya için, yetmez dokunmalar hayata, yetmez nefes alışlar, yetmez kimse anlatmaya beyinin içindekileri.Ya onu kaybetmek??? İşte en acısı bu! İşte ölüm anı! İşte varoluşun bittiği nokta...Yaralı bir kuş gibi çırpınıp dururken yüreğin yabancı avuçlarda, canın yanarken anlamsızcasına, ne gözünde renk kalır,ne bakışında anlam. Her ne tarafa çevirsen yüzünü o çıkar karşına. Elinden tutmuş çocuğunu giden kadının uçuşan eteklerinedir o,bankta oturmuş kuşlara yem atan kadının ellerinde, koştura koştura vapura yetişmeye çalışan kadının nefesinde, sevgilisinin kollarındaki kadının gülüşünde, şarkıdaki kadının sesinde ve her yerdedir ve heryerde... İnsan beyniyle düşünür, kalbiyle yaşar Ve o acı öyle bir yakar ki kalbini, kelimeler yetmez, sözcükler hafif kalır ifade etmeye.Ve öyle büyüktür ki acın, içine sığmaz, göz yaşlarınla akar nehirlere Ummanlara ulaşmak için.Yak beni AŞK, yak beni ki yeniden doğayım küllerimden. Yak beni ki anlam kazansın şu anlamsız yaşamım,Yak beni ki acınla kavrulurken yüreğim anlayayım yaşamın bize bahşettiği en güzel duyguyu. Yak beni AŞK.Ben senin alevinle yanarak var oldum, senin alevinle son bulsun yaşamım...
Tarkan Akyürek

Kaybetme Korkusu

Kaybetme Korkusu Aşk bir yumak haline gelip boğazına sarılıverir insanın bazen. İşler çözülmez haldedir ve bu kördüğüm insanı istemediği şeyler yapmaya zorlar çaresiz. Birbiri ardına yapılan yanlışların en büyük nedeni ise kaybetme korkusudur. Bu korku bir kez girdi mi insanın yüreğine o andan sonra akıl ve mantık sürgüne gönderilmiş iki mahkuma dönüşüverir birden.Siz aşkınıza sahip çıkmaya çalıştıkça o kördüğüm giderek büyür ve bir süre sonra yumağın ipleri boğmaya başlar. Kurtulabilmek için çırpındıkça bir başka canavarın, kıskançlığın ellerine teslim olursunuz.Öyle bir canavardır ki kıskançlık, beraberinde tedirginliği, endişeyi ve huzursuzluğu da getirir. Beyni böcek gibi kemiren soruların başlıca kaynağı da kıskançlıktır. Terk edilme ihtimaliniz çoğaldıkça sorular artar. Kesin ve net yanıtı yoktur hiçbir sorunun. Onun bir başkasıyla olabilme ihtimalini, bir başkasıyla sevişebilme ihtimalini düşünmek, uykusuz gecelerin, verimsiz günlerin habercisidir.Mantık ve akıl sürgündeyken sizi terk etme ihtimali olan sevgilinin her davranışı, her sözü sadece ve sadece kıskançlık süzgecinden geçirilecektir.Bir zamanlar minik oyunların, aşka katılan tadın sebebi olan kıskançlık, sevgiliye düşmanlık duymanıza neden olacaktır artık. Ve düşmanlık insanın içindeki şiddeti körükleyecektir elbette.Kıskançlık ateşini bastırmaya kalkmak, başka şeylerle ilgilenir gibi görünmek bataklıktan çıkmaya çalışan insanın hareket ettikçe çamura daha da gömülmesine benzer. Yanlış, yanlış üstüne eklenir.Mantık ve aklın ardından benlik ve kişilik de çıkar sürgüne. Siz sevgiliyi kaybetmeme uğruna değişmeye çalıştıkça yüreğinizdeki huzursuzluk sizi yerinizde bir dakika bile oturamaz hale getirir. Üstelik değişmek uğruna yapılan hatalar sevgiliyi kaybetme ihtimalini daha da güçlendirir.Kıskançlığa tamamen teslim olmuşsunuzdur artık. Bu noktaya nasıl geldiğinizi hatırlamazsınız bile. Hangi olay, hangi kişi neden olmuştur bir önemi de yoktur artık. Şiddet yavaş yavaş kendini göstermeye başlar.Kendinize ya da ona zarar verme duygusunun kıyısında dolaşıp durursunuz.Bu duygudan kurtulmanın tek yolu, bütün bunlara konu olan sevgiliden kurtulmaktır. O sevgilinin diktiği ama üzerinize tam oturmadığını bildiğiniz halde giymekte ısrar ettiğiniz aşk giysisini çıkarmanın zamanı gelmiştir. Bu tutsaklığı yaşamaktansa kar altında çıplak kalmak çok daha iyidir. Ve elbette, üzerinize tam oturan bir giysi, bir yerlerde sizi beklemektedir...

böyle uzak kalma bana

ayın karanlığına sakladım düşlerimi.bir sevdanın yollarında berduşca geziyorum şimdi VE SEN BENİ SEVMEME İHTİMALİNLE BUZ GİBİ DURUYORSUN KARŞIMDA.gerçeği duymaktan,ilk kez bu kadar çoook korkuyorum.söylediğin her söz diken gibi batıyor yüreğime.ALLAH"IM,İÇİM ACIYOR,İÇİM ACIYOR..."güneşin donuk sarı gölgelerinin altından"bakıyorsun bana.gözlerine baktıkça terk edilmiş bir ülkenin uçsuz bucaksız,insansız topraklarını görüyorum.bir çiçek olmalı,açmaya yüz tutmuş.bir çiçek,bin umuda yeter ama yok.umutsuzluk ne sana ne bana yakışıyor.yakışmayanı taşıyoruz üzerimizde,NE GARİP...NE KADAR YAKINSAN O KADAR UZAKSIN BANA."kıyısız bir denizin uzaklığı" bu...dalgaların kayalara vurup parça parça olmasını istemediğin için mi küstün sahillere?hangi gemi barınacak o denizde SÖYLESENE?HANGİ GEMİ BATMADAN KALACAK SU YÜZÜNDE?bütün fırtınaları göze almışken ben,şimdi neden yelken basamıyorum SENDEKİ O SONSUZ MAVİLİĞE?senin görmediğin o sahilde demir atmış BEKLİYORUM ÖYLECE...NE ZAMAN "İSKELE ALABANDA"diyeceksin?böyle donuk baktıkça sen,yapraklarını dökmüş asırlık bir çınarın kovuğuna yerleştirdiğim hüzünler bir bir çıkıyor ortaya.derinden soluyorum ACILARI.HEP KAL İSTİYORUM,BENİMLE KAL...hüzünler de o asırlık çınarın kovuğunda kalsın,BÖYLE YAŞAYIP GİDELİM BİRLİKTEEE.....sonra yine o donuk gözlerin dikiliyor karşıma,donuyorum.....zamanla kaybolmuş iki yüreği yeniden bir araya getirmenin çabası benimkisi.küllenmediğine inandığım bir alevi,yüreğimle yeniden canlandırmaya çalışmak....yorgunsan en az senin kadar yorgunum ben de....herşeye rağmen bir günebakan doğuyor içimde,ayın karanlığına sakladığım düşlere inat...şimdi sen aşk böceğim,bana en yakın haline bürün,yüreğine koy ellerini ve sadece yüreğinin söylediği sözleri dinle.bir kez yakından bak bana,en yakından,GÖZLERİMDE KENDİNİ GÖR...DEĞİŞTİR ÇİRKİN ANILARI EN GÜZELLERİYLE.(AŞK SAVAŞ DEĞİLDİR, BU YÜZDEN YENİLMEDİN HİÇÇÇ.HOYRAT ELLER YOK KARŞINDA SENİ İNCİTECEK.BEN YAŞATACAĞIM SENİ,ÖLMENE İZİN VEREMEM BUNDAN BÖYLEE....SEN DE KAPILMA ÖLÜMÜN SOĞUKLUĞUNA......YAŞAYALIM ARTIK İKİ CİHANDA DA MUTLULUĞUDA İNŞALLAH

Aşıkmısınız?

Aşıkmısınız?Sesini duydugunuz anda avuclariniz terlemeye kalbiniz deli gibicarpmaya başliyorsa... Bu aşk degil HOŞLANMAKtir Ellerinizi ondan cekemiyor surekli dokunmak sarilmak istiyorsaniz.. Bu aşk degil ARZULAMAKtir Yaninizda bir tek o oldugu icin onu istiyorsaniz.... Bu aşk degil YALNIZLIKtir Herkes onunla olmanizi bekledigi icin onunlaysaniz...Bu aşk degil SADAKATtir Size sicak, yakin davrandigi icin onunlaysaniz...Bu aşk degil KENDINE GUVENSIZLIKtir Uzulmesini istemediginiz icin onunlaysaniz...Bu aşk degil ACIMAKtir Ona deger verdiginiz icin hatalarini hoşgoruyorsaniz.. Bu aşk degil ARKADAŞLIKtirButun gun ondan başka hicbir şey duşunmediginizi soyluyorsaniz..Bu aşk degil KOCA BIR YALANdir Onun iyiligi icin kendinizden cok şey feda edebiliyorsaniz... Bu aşk degil YARDIMSEVERLIKtirO uzgunken sizin de kalbiniz aciyorsa... Işte bu AŞKtir Tarif edemediginiz bir cekim yuzunden ondan bir turlu kopamadiginizi duşunuyorsaniz.. Işte bu AŞKtirO herkese guclu gorunmesine ragmen icindeki zayifligi hissedebiliyorsaniz..Işte bu AŞKtir Başkalarini da cekici bulmanizaragmen hicpişmanlik duymadan onunla kalmaya devam edebiliyorsaniz..Işte bu AŞKtir

MESAJ

MESAJ


“ dıııtt. Sinyal sesinden sonra mesajınızı bırakın lütfen…dııııtttt”

Hep bana kendini anlat derdin. Bende anlatırdım sana hiç olmadığım ve asla olamayacağım kişilikteki birisini..şimdi gerçek beni anlatmak istiyorum sana..
Ben bir sokak köpeğiyim,kimsesi olmayan,gidecek yeri olmayan bir sokak köpeği.sevgi görmedim kimseden, sıcak bir eli hiç sırtımda hissetmedim. Tam oldu oluyor dediğim anda bıktılar beni sevmekten ve gittiler arkalarına bile dönüp bakmadan..bir daha da hiç karşıma çıkmadılar hep ara yollara saparak……
Buna karşılık sevgim oldu bir sürü,sizlerle paylaşmamla bitmeyecek kocaman sevgim. Karşılıklarını aradım sadece gözlerimdeki parıltıların. Sürekli korktunuz yarım bıraktınız sevmelerinizi..Beni ıssız gecenin koynunda yaşamaya zorladınız sonbahar yağmurları altındaki ıslak vücudumla….
Ben hanginizin uzattığı eli ısırdım,hanginizin kutsal saydığı değerlere havlayarak saldırdım.

Tek istediğim sırtımdan hiç eksilmeyecek yumuşak bir eldi..
Ben bir sokak köpeğiyim. Issız gecenin koynunda yaşayan bulutlara havlayıp efelik taslatan,rüzgarlarda sığınacak karton deliği arayan,kendi gölgesinde korkup kaçan, yalnız bir sokak köpeğiyim..
Bunları neden mi telesekreterine söylüyorum senin yerine? Zor bir soru, aslında cevabı içimizde gizli olduğu halde..
Hep kendimizi veya sevgimizi olduğundan farklı göstermedik mi? İncinmeyelim diye inciterek..oysa sevmek ne kadar basitti benim gibi bir sokak köpeğini…
Sadece okşayarak,gözlerimin içine bakarak……

SEN VE HAZAN MEVSİMİ

SEN VE HAZAN MEVSİMİ

Yoruldum hazan mevsiminde aşık olmaktan. Güllerin dökülmesini izlemekten. Sessizliğin hüküm sürdüğü vadilerde yolculuk yapmaktan. Yoruldum seslerle oyun oynamaktan.
Her ayak sesin de geldiğini sanıp kapıyı açıyorum, yokluğu görüyorum içimdeki yalnızlıkta
Şarkılara eşli ediyorum bir diskoda sadece bana söylüyor sanıyorum, dinlemeye çalışıyorum duymuyorum
Bakıyorum ama göremiyorum hüzünlerimi…
İçimde bir hazan mevsimi var ve ben bunu istemiyorum.değiştiremiyorum mevsimleri , geri getiremiyorum göçmen kuşları,her biri bir yerde…bir notada bir dudakta, bir aşkta hepsi dağılmış şekilde..sessizler, yorgunlar,acımıyorlar,konuşuyorlar hepsi suskun,
Bazen bir kanat sesi geliyor kulağıma uzaklardan, denizlerin ötesinden bir yerlerden.
Sonra çığlık oluyor dağları yırtarak kulağıma kadar uzanan.uzaklaşıyorum senden sessizliğinde,her ağlayışında içimin kanamasından..özlüyorum ve yaşama “ yarışalım” diyorum.
Seni gibi,seninle yaptığım gibi yarışacağım ve yaşayacağım..
Hazan mevsimi yaşıyorum ve ağlıyorum……

ACABA?

ACABA?

Saat çok geç oldu sanırım, hiçbir ses yok etrafta. Ne ışıklar, ne insanlar hiçbir şey yok. Elimde sigaramın son nefesi var bir dumanlık. Efkarımı dağıtmıyor ki bu meret. Sakın içkiden söz etme,sonuncu kadeh biteli uzun zaman oldu. Hepsinde sen vardın. Rakının kadehinde parlıyordu yüzün, sigarama uzanırken elin. Şimdi de sen varsın aklımda “acaba ne yapıyorsundur” diye düşünüyorum..
Uyuyorsundur sanırım ve yüzün ilahi bir şekilde. Öpmeye kıyamıyorum seni hayalimde bile o güzelliği bozarım diye ellerim uzanıyor yanağına hissedebileyim diye..dokunamıyorum duruyor parmaklarım anlaşılmaz bir içgüdüyle..
Kıpırdayamıyorum, sadece seyrediyorum seni.. Sen hiçbir şeyin farkında değilsin. Ne yanında oturduğumun ne de seyrettiğimin…masumiyet var teninde bembeyaz,ışıl ışıl bir masumiyet. Yapamıyorum, ben ve kötülüklerim uzak durmalı senden, kirletmemeliyim seni sen hep aynı kalmalısın benim masum yanım veya tek temiz kalabilmiş noktam..


Düşünüyorum seni “acaba şimdi ne yapıyorsun” diye
Senin hayalinle sigaramın son nefesini paylaşırken……….

1998

BİRAZ SONRASI….

BİRAZ SONRASI….


Biraz önceydi sanırım kapıyı çarpıp çıkışın. Biraz önceydi sanırım beni yalnızlıklara mahkum edişin..oysa bir sorun yoktu veya ben öyle düşünüyordum.Anlamadım neden gittiğini.Beynim bomboş şimdi, hiçbir şey düşünemiyorum..kolumu kıpırdatacak halimde yok….
Etraftan ses gelmedi kapının kapanmasından sonra. Evin etrafında ötüşen kuşlar havalandılar sesten korkup,bir daha gelmemek üzere..zaman o anda durdu.Akrep yelkovandan en uzak noktaya geldiğinde durdu.Bir daha da hareket etmedi. Bulutlar olduğu yere asılı kaldı sadece varoldu,ışıksız yıldızsız bir gece..
Koltuktayım ben, pencerenin kenarındaki, senin gördüğün an vurulup satın aldığın, koltuğun üzerindeyim..hiç bir organımda hayat yok gibi.Ne kolum ne bacağımda nede beynimde..
Sadece bir koku var evin içinde hayalet gibi gezinen.Senin teninin kokusu bu her zaman başımı döndüren. Ilık bir yaz gecesinde ilk defa sende duyduğum, buğulu hafif bir koku.geçmişten geliyor sanki ve bana değdiği anda duran, geleceğe uzanmayan bir koku bu…

Biraz önceydi sanırım ölümün beni yakalaması,oturduğum koltuğun üzerinde..Soğuk kolları bedenime değdiğinde,benim hiçbir şeyin bir daha aynı olmayacağını anladığım zaman.
Biraz önceydi sanırım…

SAHNELER VE ISLIK

SAHNELER VE ISLIK

Bir an gelir geçmişi tekrar yaşadığını sanırsın.Aynı yüzler,aynı oyunu sahneye koymuştur. Replikler,roller, mimikler her şey aynıdır. Defalarca seyrettiğin bir oyundur bu ve her seferinde bir daha izlemeyeceğine, katılmayacağına dair yeminler ettiğin bir oyun..
Oynamazsın, bir süre için saklarsın kendine ait düşünceleri.. ta ki tabiat sana yeniden oynaman gerektiğini yeniden hatırlatana kadar.
Kalbin tekrar hızla çarpmaya başlar.kan beyninle kalbin arasında mekik dokur. Kalbin hızla şekil değiştirmeye başlar. Kalbin şekil değiştirmektedir.. Bu arada bir karar vermeye çalışırsın aptalca bir inatla.
Ya yeniden oynamak ya da karşı gelmek bu dürtüye….. hoş hiçbir zaman karşı gelemezsin ya..
Zaten senden önce karar vermeden önce kostümler dikilmiştir,sahne hazırlanmış, makyajlar yapılmaya başlamıştır. Birden kostümünü giyinmiş,seyircinin önüne çıkmış ve oyunu oynarken buluverirsin kendini apansızın..
Seyircisi de sensindir bu oyunun,kendine kanıtlamaya çalışırsın farklı bir rolde olduğunu…ama olmaz,olamaz..kimsen nasılsan onu oynayabilirsin ancak…sadece ve sadece oyunun süresi değişiktir..ne zaman biteceği sana kalmıştır.
Oynarsın, seyredersin..kimi zaman alkışlarsın kendini, kimi zamanda ağlarsın sevdiğinin gidişine perde kapanırken
Sonra ….
Sonra tekrar dönersin yaşadığın zamana ve ellerini cebine sokar,ıslık çalarak yürürsğn yalnız ve soğuk gecenin koynuna



Çağatay/97

ELVEDA

ELVEDA

Rıhtımdaki kız sen değil miydin? Bana “biz asla ayrılmayacağız” deyip geminin kalkışında bana el sallayan ve “hoşça kal” diyen değil miydin? Gözlerin batmıştı ilk defa kalbime senden ve diğer insanlardan çok önce. Her gece yıldızları seyrederken anılmanı sağlamaya uğraşan.İçimden bir parça olup, geceleri hayalinle yatağımı paylaşan.
Fırtınalı günlerde,yorgun düştüğümde “hadi biraz daha dayan,karaya az kaldı,o limanda seni ilk gören ben olacağım” diyen. Her martının çığlığında sesi olan, denizde atlayan yunuslarla birlikte selam yollayan da sendin….
Kulaklarım çınlıyor hala “elveda” demenden..bir insanın ölümü bu olmalı diye düşündüm, seni içimde öldürdüğüm zaman.
Günler geçiyor deniz aynı deniz,hava aynı hava.yaşamaya çalışıyorum seni yokluğunda…
Hep bir umudum var biliyor musun? Her limanda seni arıyor gözlerim. İşte orada diyorum.kendi kendime başka bir tayfaya sarılan kız için. Koşuyorum sana doğru,ben geldim bak aynıyım diyebilmek için.
Her seferinde yeniden kırılıyorum,parçalanmasını hissediyorum kızların yüzünü gördüğümde… sessizce gemiye biniyorum “hoş geldiniz” çığlıklarına inat hiç çıkmıyorum bir daha o sahil şehrine.. kamaramda oturuyorum.ve bir ses duyuyorum hayalet gibi yankılanan “elveda”………
Düşman oluyorum martılara artık,hiç konuşmuyorum onlarla da.
Tekrar denize açılıyoruz. Kaptan bağırıyor “iskele Alabanda”.tekrar sahiller,limanlar binlerce; her biri aynı,her biri yalnızlıklara mahkum. Koskoca aylar geçiyor sensizliği pranga gibi kalbime vuran…..
Sefer bitiyor, dönüyoruz sonunda senin şehrine.
İlk defa rıhtımda gözlerim doğru kişiyi görüyor.herkes gibi koşuyorum sana doğru,birkaç adım kalıncaya dek..çok yaklaştım kokunu bile alıyorum..
Sonra…
Senin yanından geçiyorum, gidiyorum sensizliğin kucağına
Elveda………

Çağatay /98

16 Nisan 2007 Pazartesi

Ayrılığın İlanı .........

Gidiyor musun diye sorma bana.Gönderen sensin. Ne terk etmeyi istedim seni,Ne de daha yaşamadığımız bu aşkı toprağa gömmeyi. Senin kadar öfkeliyim ben de.Senin kadar endişeli...
Bir dokunuşunla bin kenti yıkacak güç verirdin banaAma inandıramadım seni. Sen, sorgularken beni kafandaBen, gözlerinin içine bakıyordum kuşkuyla.Bir tek sözün bağlardı beni sana, Oysa sen hep susmanın koynunda.
Aşkın içine bir kez girdi mi kuşku,Teslim alır bedenleri de. Sütten çıkmış ak kaşık değildimAma yalanı sokmadım iki kişilik dünyamıza. O dünya ki bazen minicik bir odadaBazen kentin ortasında şekillendi.Nasıl da güzeldi...Zaten varsın diye her şey güzeldi amaSen buna inanmadın. Ah bu sorular...
Yaşamak varken sevdayı delice,Niye boğarız sorularla?Nasıl ikna edebilirdim seni? Ben, aşk dedikçe sen, dur dedin. Ben, seninleyim dedikçeSen, hayır dedin. Zaten az konuşan senOlumsuz ne kadar sözcük varsaBulup çıkardın ortaya.Bense hiç bir şey diyemedim.
Ne kadar zarar vermişim sana meğer.Nasıl değiştirmişim seni. Oysa hiç böyle düşünmemiştim. Kimseye zarar vermek istemem ben. Kimseyi olduğundan farklı bir hale getirmek istemem. Ama öyle oldu işte. Demek ki; gitmelerin zamanı şimdi.
Çocukluğuna sığınır atlatırsın bu acıyı. Ne sevişmelerimiz kalır aklında, ne sevda sözlerimiz. Rahat değilim diyordun ya, rahat ol artık. Gülüşlerini saklaman için bir neden kalmadı. Tedirginliğinin sebebi de kalktı ortadan.
Biliyor musun bir tanem!Gidişim yürekten değil, zorunluluktan.Sanma ki, bu toy sevdayı başka kimliklere taşırım. Sanma ki, benden sakladığın gülüşleriyalancı yüzlerde ararım. Seni de götürürüm yüreğimde.Her zaman yokluğunu taşırım.
Bulup, bulup kaybettim seni bebeğim. Ne yazık ki, tozduman edemedim kuşkularını.Ne yazık ki, kalamadın bana. Öpücüğümün kokusu kalacak kapının eşiğinde. Kokladıkça; bizi bir yanlışa mahkum ettiğini anlayacaksın

Affet Beni Bitanem .........

Affet beni birtanemHoyratlığıma ver
Seni incitmeyi düşünebilir miyim hiç?
Üzgün suratınla bakma bana öyle
Kolay mı seni uzaktan sevmek
Acaba beni sevebilecek mi diye
Beynimi kemirdiğimi görecek mi?
Ben... adam gibi adam
Senin belki de bilmeyerek
Yolumu gözlediğin gönül adamıyım
Vuslata eklerimde taş basarım
Coşanlarımı anlatamam
Göğsümde hançerin acımasız izleri
Allah ım ayırmasın bizleri
Bazen sorguya tutarım ruhumu
Ağırlığı ne tutacak ki diye
Düşünüp durmaktır bunun adı
korku Ben kendimce semaya haykırıp
SENİ BİR TEK SENİ SEVEBİLİRİM
Diyebiliyorsam....
Bana inanmalı ve güvenmelisin
Ben acılarını kalbimle ezerim
Yerine mutluluk dolu
Senin olan ruhumu teslim ederim
Affet beni gülen gözler
Densizliğime ver
Seni üzebilir miyim hiç?
Kendi canımı yaralaya bilir miyim?
Günahım seni gördüğüm günse
Her günüm seni görmekle geçsin
Benim AŞKIM olur musun????

sesini sapladım içime.......

... Noktalarala Başlıyorum Her Yalnızlığa Sesini sapladım içime... Sensizliğe tanık yüreğim gecelerden yorgun. Gözlerim duvarlardaki hüzünden dalgın. Satırların zindanında esaret oluyor ömrüm. Oysa gözlerinde boğulmak istemiştim. Bulutlardan topladığım hüznü gözlerine yağmak istemiştim. Sen bilmedin. Beyhude umursamazlığını yaktım yüreğimde gece oldum, yağmur oldum bomboş caddelere yağdım. Sen yine bilmedin... Aşkın divaneliğinde büyüttüğüm sözlerden uzak elemlerim bir bir depreşirken duvarlarımda bilinmezliklere sürgündeyim. Bütün geç kalmışlığıyla yüreğimi sömüren aşk artığı sevgilere tanığım. Körpe umutlarla yarattığım kentimin acı uğultuları kulağımda. Geceden düşüyorum üstelik tutan da yok ellerimden... Nokta konmuş bir hayatın sessiz iniltilerinden ibaret çığlıklarından yeniden doğmayı denedim hep. Hoyratım! Hayatın en dik yamacında yalnızlığım oldun. Kasvetsiz rüzgarlardan arta kalan nefretleri yığdın avuçlarıma. Buz kestim, cam kırıkları birikti gözlerimde. Acı bir hüzün, dolu bir bulut dökülmeye ramak kalmış. Zamansızlığın dur durak bilmez savaşlarından yenik çıkmış yüreğimde, efsunlu bir sevdayla inatlaşıyorum ve zaman tüm soyut yanlarını kusuyor yüzüme. Düşün ki zaman acımasızdı bize ya da bana! Ki zamandı herşeyi bana veren ya da bize! Seni verdi mesela; yalnızlığı yani. Usul usul içime sızan bu acı bu yalnızlık senden hatıra. Hayatımızın duvarlarına astım. İçimin okyanuslarından yaptığım mavi düşler boğuldu, hayata isyanımı armağan ettim Kıvranıyorum! Şimdi hayat öyküsüzlüğümün nişanı gibi duruyor hüznün doğurduğu resmin kucağında. Yüzüme asıyorum çoğu zaman yüreğimdeki boşluklara esaretimi. Yüzümde kırışıyor hayat. Gitmelerine can yakıyorum. Ben, kızıl bir aşkla gelmek isterken sana sen somurtkan mutlulukları seçtin, gece artığı saatlerde kaldın, güneşi soğuttun gözlerinde gözlerim dondu. Ey yâr! Saçlarında dalgalanan o hüzün kimin? Beni kirpiklerinden astığın günden beri milyon defa ölüyorum... Yanlış senaryolara intiharlar biriktiriyorum... Gidişinden hasretler yapıyorum kendime sonra yine ölüyorum. Cüzzamlı yağmurları damlıyorsun içime. Kapandı sesine isyan eden bu ağız. Her adım bir intihar dirilemem artık. Köşe başlarında ninni gibi agıt sesleri üşüşüyor kulaklarıma. Ben hangi kimim? Dilinde çürüttüğün o şarkı, kaleminde yanan o şiir kime yol oluyor? Hangi gökyüzünde mutlusun? Mutlumusun?... Susarak haykırıyorum sana sessizliğim oluyorsun. Geceye satıyorum düşlerimi, yalnızlık kentine göçüyorum ve her yağmur gibi kendimi ağlıyorum. Susuyorum. Aklıma düşsen yalnızlık oluyorum. Seni seviyorum...

Blog Arşivi